Paylaş
Ayağımdaki kalıcı hasarlarla, kalbimdeki kırıklarla çıktım yola.
Ailem deli dedi.
Doktorum da.
Tınmadım.
Gidesim vardı. Gittim.
Kendimi aşmayı, ağrıya meydan okumayı, ne olursa olsun devam etmeyi kafama koymuştum.
Bitiremezsem gönüllü olur organizasyona yardım ederim demiştim.
Dünyadan kopup tarihe ve doğaya sığınasım vardı.
İçimdeki çöplüğü boşaltıp yeniden yeşermeye ihtiyacım vardı.
Aylarca hazırlanılması gereken bir ultra maraton Likya... 6 günde dağ tepe, patika, dere yatağı, arazi demeden koşuyorsunuz.
Koşması zor, organizasyonu daha da zor. Keçilerin gelemediği yerlere, yarışanlara malzeme getiriyor ekipler.
Çok zekice düşünülmüş bir kategori de yaratılmış benim gibiler için; adı 6G. Size şaka gibi geliyor ama değil, eğer içinde varsa azıcık cesaret ve niyet, herkesin yapabilmesi mümkün olan bir kategori.
Likya Yolu’nun 6. gününün sonunda yeniden doğmuş gibiydim.
Şu an yıkılmış şekilde yazıyorum bu yazıyı.
Argos Kültür Sanat’a, Likya Yolu Ultra Maratonu’na destek veren tüm sponsorlara, bu işe kalkışan Uzunetap ve de Powerade’e kocaman bir teşekkür ve hepimiz adına özür borcum var.
Hem tarih, hem spor, hem de insan psikolojisi adınaydı bu işe gönül verenlere teşekkürüm.
Türkiye gibi, değil ultra maraton, düz koşu yapmanın bile zor olduğu bir ülkede yel değirmenleriyle savaşmak gibi bir şey aslında bu işlere kalkışmak.
Ultra maraton dünyanın en masum ve zor spor olaylarından biri aslında.
Neden biliyor musunuz?
Yalnız çünkü. Zararsız ve şaşaadan uzak.
Çünkü insan tamamen kendini sınamak için o yola çıkıyor. Gelen herkesin tek derdi kendi. Kimseyle alıp veremediği yok. Gösteri yapmak isteyenin, şovcuların işi değil. Gerçek!
Gelenler doğayı gönülden seviyor.
Bu işler bu maddi dünyanın pek de anlamadığı şeyler aslında...
Ne basın yer verir doğru düzgün, ne de bu zor ama şahane organizasyonlara hakkı teslim edilir bizde... Yabancı basında görürsün kendini de, bizde çıkmaz haberin.
Acıklıdır, her türlü haksızlıktır.
Spora, sporcuya, doğaya, tarihimize saygısızlıktır aslında. Bu yarış bizde değil, başka ülkede olsa aman Allah, inanın bana acayip değeri bilinir.
Öyle üzgün ve öyle kırgınım ki spor basınımıza.
Utanç duyuyorum. Hale bak, şu köşem olmasa, bu kadar da anlatamazdım size koşuları, koşan güzel insanları.
Olimpiyat mı dediniz?
Bu ülkeden Olimpiyatlara giden sporcu çıkması bile zaten mucize biliyor musunuz!
Doping haberi olunca ciyaklayan basın, atletler küçücük yaştan beri olmayan imkanlarla tek başlarına yüzlerce saat çabalarken neredeler peki?
Bir günde mi sporcu yetişiyor Olimpiyatlara sanıyorsunuz?
Peki ya sponsorlar?
Koca şirketler onca bütçeleri içinde inanın bana atletizm için yapılacak sponsorluk devede kulakken neden bu kadar yalnız bırakırlar doğa sporlarını, doğayı seven, tarihi yaşatan ultra maratonları mesela?
Nasıl içim yanıyor bu haksızca yalnız bırakılmışlığa, ah ah ah!
Geleceği gören şirket yalnız bırakmaz oysa bu organizasyonları, mütevazı atletleri.
Geçen sene, Likya’da, “Elim ayağım tutsun, nine olsam da gideceğim Likya Yolu Ultra Maratonu’na” demiştim.
“Bu yolu her sene ölene kadar aşacağım ve yazacağım, bu ülkeye bu işi anlatacağım ve her türlü desteği vereceğim” demiştim. Likya Yolu Ultra Maratonu ve bu işe gönül veren insanlar, aylarca hazırlanan sporcular bunu fazlasıyla hak ediyor çünkü.
Hatta öylesine ezberleyeceğim ki o güzel yolu;
“Son nefesim gelip gözlerimi kapattığımda; kendimi Gelidonya Feneri’nin orada... Tam da bulutlarla denizin birbirine karışıp Olympos’a dönüştüğü o mucizevi manzarada, güneşin doğduğu andaki ışığa bıraktığımı hayal edeceğim huzurla” diye yazıp yollamıştım Elele’nin eylül sayısına.
Ve yıkıldım dün gelen iptal haberiyle.
Burası cesaretin yalnız bırakıldığı ülke; Türkiye.
Likya Yolu Ultra Maratonu’na geriye sayım yaparken, saatlerin geçmesini zar zor beklerken, maalesef seneye ertelenmek zorunda kaldığı haberi geldi hepimize.
Elinden en sevdiği oyuncağı alınmış bir çocuk gibi ağladım oturup.
Keşke daha çok yazabilseydim, keşke daha çok katılım sağlayabilseydim diye diye çuvaldızı kendime batırdım en önce.
Eğer basın dünyanın en şahane tarihi yolunda yapılan bu dünya çapında ultra maratona hak ettiği değeri verseydi, belki daha fazla sponsor olurdu, belki çok daha fazla insan katılırdı vesaire vesaire vesaire... Hep keşke.
Elimden gelse bir mucize, yapacağım şak diye. Şu an.
Bu sene yapılamıyor ama seneye Likya Yolu Ultra Maratonu’nda ULTRA denemezsem, size de bu cenneti anlatıp sevdirmezsem, bana da Yonca demeyin.
Yeter ki, vazgeçmeyin, korkmayın.
Yola çıkmayı niyet edin.
Ben niyetimde çok ciddiyim.
Vazgeçmeyeceğim.
Yonca
“Likyalı”
Paylaş