Talimat gazeteciliği mi dediniz

GAZETECİLER AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Sayın Hüseyin Çelik’e soruyorlar: “İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Mısır’daki darbe konusunda tavır almaması ile ilgili ne düşünüyorsunuz?”

Haberin Devamı

Ne soruda, ne de sorunun içeriğinde benimle ilgili tek kelime var...
Sayın Çelik ise soruya cevap vermek yerine, bana saydırmaya başlıyor.
Önce itibarımızdan giriyor:
“Ertuğrul Özkök gibi gazetecilikte itibarının sonuna gelmiş, itibarını sıfırlamış bir insan...”

“İtibar...”
Bu sözleri okurken aklıma Hitler’in yükselişini anlatan o harikulade filmin bir sahnesi geldi.
“Rise of Evil” yani “Şeytanın Yükselişi” adlı film.
Almanya Cumhurbaşkanı, Hitler’in partisinin genel başkanına, başbakan yardımcılığı teklif ediyor.
Adam bunu gelip partisinin genel başkan yardımcısı olan Hitler’e anlatıyor.
Kendisi tek başına Almanya’nın başına geçmeye çalışan Hitler, buna çok bozuluyor ve genel başkanın suratına “Hain” diye bağırıyor.
Genel Başkan “Ben hain değilim” deyince, Hitler seçilmiş bir diktatörün demokrasi anlayışını gösteren şu çarpıcı cevabı veriyor:
“Sus... Senin hain olup olmadığına ben karar veririm...”
Böyledir, “hain”, “itibarsız”, “satılmış”, “dönek”, “yalaka” gibi etiketleri, genellikle demokrasiden nasibini almamış insanlar kolaylıkla kullanır.
Öyle anlaşılıyor ki, Sayın Hüseyin Çelik de benim “itibarım” hakkında karar verme imtiyazını kendine bağlamış.
Canı sağ olsun... Öyle diyorsa öyleyizdir...
Başbakan’ı hayatını kaybetmiş bir kız çocuğu için samimi gözyaşlarını dökerken, kendisi, bu ülkenin PKK’ya karşı savaşta hayatını kaybeden 18-20 yaşındaki çocukları için “Canım üç-beş Mehmet daha öldürülse ne olur” diyebilen, o çocuklar için iki damla timsah gözyaşını bile israf sayan bir kişinin belagat şehvetinde itibar boncuğu aramayacak kadar gerçekçiyim.
“Hayatım boyunca talimatla gazetecilik yaptığım” suçlamasına gelince...
Aman ha... Sayın Sözcü, aman.. aman...
Bu lafı, özellikle de bu lafı, sizin iktidarınız döneminde sakın ağzınıza almayın.
Benim 20 yıllık genel yayın yönetmenliğimin 7 yılı sizin iktidarınız döneminde geçti.
Artık genel yayın yönetmeni değilim, bana ne deseniz umurumda değil.
Ama bugün genel yayın yönetmenliği yapan size yakın gazetelerin başındaki arkadaşlara fena halde haksızlık etmiş olursunuz.
Aman ha... Bana bir ters kroşe atacağım derken, ıskalar, onların gözünü patlatırsınız.
“Talimatla gazetecilik yapma” ifadesini, siz siz olun bugünlerde kimse için kullanmayın.
Etraf kötü niyetli insan dolu, aynı gün aynı manşetle çıkan gazeteler akıllarına gelir. “Sahi yahu, talimatla mı” diye abuk sabuk sorular sorarlar.
En iyisi mi hiç karıştırmamak... Sıradan bir laf, bumeranga dönüşür, oranıza buranıza çarpar...

Haberin Devamı

Ciddiye alınmak için itibarsız biri olmak gerekiyormuş

Haberin Devamı

AÇIKLAMANIN her satırına, “orantısız bir güç kullanımı” havası hâkim. Biraz altına girince de şunları görüyorsunuz.
-BİR, PSİKOLOJİSİ Sayın Çelik’e bir soru sorulduğunda aklına sorunun içeriğinden önce ben geliyorsam, bunun nedenini ciddi araştırmak lazım.
Daha önce de beni diline dolamıştı.
Bir yazıma cevap verirken, nezih bir ifade kullanmış, “Onu ayaklarımızın altına alırız...” demişti.
Ağzına yakışmıştı da...
Merak ettiğim tek şey, ayak numarasının kaç olduğuydu... O da neremi tekmeden korumam gerektiğini bilebilmek içindi.
İİT Genel Sekreteri için attığı tweet’i benim dışımda birçok yazar daha eleştirdi.
Aralarından sadece beni seçip saydırmaya, hakaret üstüne hakaret etmeye başladığına göre, ortada ciddi bir psikolojik neden var demektir.
Haddimi bilirim, uzmanlık işidir... Onun, “itibar” kelimesini kullanması kadar kolaylıkla bir değerlendirme yapamam.

-İKİ, MANTIĞI Benim bildiğim, mantıkla hareket eden bir insan, ciddiye aldığı, itibarlı addettiği bir insana cevap verir.
Başka birçok yazar kendisine aynı eleştiriyi yönelttiği halde, içlerinden kendince “en itibarsızına” cevap vermeyi tercih etmesi, böyle bir mantıkla hareket etmediğini gösteriyor.
O zaman da aklıma şu geliyor:
Acaba bu ülkede, ciddiye alınmak için itibarsız olmayı mı göze almalıyız? Yani ben doğru yolda mıyım?
-ÜÇ, BİLİNÇALTI Bu cevabın altında mantık yoksa, yine birinci maddeye, yani “psikolojiye” dönüp izahını orada mı aramalıyız?
Dedim ya, benim uzmanlık alanımı aşar...

Haberin Devamı

O tweet’i atmadan önce bakanlığa sorsaydı sorusunun cevabını alırdı

SAYIN Çelik’in verdiği orantısız tepkiye bakınca, ister istemez altında bir telaşın izlerini aradım.
Bence gazetecilerin ona sorması gereken asıl soru şu olmalıydı:
“Sayın İhsanoğlu sizin tweet’inize verdiği cevapta, Türkiye’nin İslam İşbirliği Teşkilatı’nı toplamak için başvuru yapmadığını söylüyor. Ne dersiniz?”
Herhalde buna da “Size bu soruyu itibarsız Ertuğrul Özkök mü sordurdu” karşılığını verecekti.
Çünkü verecek cevabı yoktu. Çünkü o tweet’i atarken, iktidardaki partinin en yetkili sözcüsü olarak, hükümetinin aldığı kritik karardan habersizdi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne her fırsatta toplantıya çağıran Türkiye, İslami dünyanın BM’sini niye toplantıya çağırmıyor derseniz, cevabı çok basit:
Çünkü toplayamaz... Çünkü İslami dünyada da tek başına kaldığının görülmesini istemez...
Peki durum bu kadar apaçık ortadayken, soruya cevap vermek yerine niye bana saydırıyor?
Mantıki cevabı yok. Akılla, “ratio” ile açıklamak mümkün değil.
Netice:
İçinde tek kelime hakaret, iftira olmayan bir eleştiriye verilen cevabın kalitesi, bana cevabı verenin kalitesi hakkında da yeterince fikir verdi...
Anladım ki, bir “İhvan-ı Müslimin muhibbi” olarak, yapılan eleştirilere “kerim” bir üslupla verebileceği cevabı yokmuş.

Yazarın Tüm Yazıları