Paylaş
Verilen mahkûmiyetlerin haklı mı haksız mı olduğu, ne anlama geldiği, nasıl değerlendirilmesi gerektiği soruları üzerinde siyaset alanında, basında ve bütün bunların yansıması olarak kamuoyunda son derece şiddetli bir tartışma sürüyor.
Ortalığı kaplamış olan toz bulutunu araladığımızda, mahkeme kararlarına verilen tepkilerde ana çizgileri itibariyle başlıca şu bakış açılarının belirdiğini söyleyebiliriz.
KARARLARA TAM DESTEK ÇİZGİSİ: Bu grupta mahkemenin açıkladığı mahkûmiyetleri bir bütün olarak isabetli bulan, hakkın teslim edildiğini düşünen, bu çerçevede kararlara tam destek veren siyasi çevreler ve kanaat önderleri yer alıyor. Bu görüşe göre, davada Türkiye’nin darbe geleneğiyle hesaplaşılmış, hem darbeciler hem de onların sivil uzantıları tasfiye edilerek demokrasinin önü açılmıştır. Ayrıca, Ergenekon terör örgütü bünyesindeki çeteler etkisiz kılındığı için son yıllarda Türkiye’de hiçbir siyasi tedhiş olayı meydana gelmemiştir. Sınırlı sayıda olmakla birlikte, davada bazı hatalar yapıldıysa, bu gibi sorunların temyiz aşamasında düzeltilebileceğini savunanlar da var birinci grubun içinde. Bu bakış, AK Parti temsilcileri ile hükümete yakın duran ve ayrıca Gülen cemaati çizgisinde yer alan yayın organları tarafından kuvvetli bir şekilde ifade ediliyor. Buradaki önemli bir nokta, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 8 Ağustos açıklamasında, daha önce ifade ettiği bazı çekincelerinin (Orgeneral İlker Başbuğ’un terör örgütü yöneticiliğiyle suçlanması gibi) arkasında durduğunu belirtip, nihai karar için davanın temyiz aşamasının beklenmesi gerektiğine dikkat çekerek, daha dengeli, kısmen nötr bir tutum sergilemiş olmasıdır.
KARARLARI KÜLLİYEN RET ÇİZGİSİ: Bu kümede soruşturmanın başından beri siyasi bir nitelik taşıdığını, Ergenekon davasının hükümete muhalefet yürüten çevreleri susturmaya, etkisiz kılmaya dönük bir intikam operasyonu olduğunu savunanlar yer alıyor. Bu gruptakiler, davanın sorumluluğunu ya hükümete ya cemaate ya da her ikisine birlikte atfediyor. Soruşturma ve yargılama aşamalarının zayıf ve sahte delillere dayandığı, birbiriyle ilgisi bulunmayan konuların aynı davaya konarak hukukun zorlandığı, bu çerçevede verilen mahkûmiyet kararlarının da haksız olduğu, bu çizginin dayandığı ana görüşler olarak sıralanabilir. CHP’nin çok önemli bir kesimi, MHP, ulusalcı çevreler ve onlara yakın yayın organlarının büyük bir bölümünde bu bakışın değişik derecelerdeki izlerini görmek mümkün. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu özel yetkili mahkemelerin siyasi otoriteye bağımlı olduğunu belirterek, alınan kararları “gayrimeşru” ilan etti. MHP Lideri Devlet Bahçeli ise kararların “milli vicdanları kanattığını adalet ve hukuk ilkeleriyle bağdaşmadığını” belirterek “hukuk cinayeti” nitelemesini yaptı.
‘DOĞRU BAŞLADI AMA YANLIŞ BİTTİ’ DİYENLER: Siyaset alanında yaygın olmasa da özellikle basında hatırı sayılır bir kesim bu iki kutbun ortasında bir yerde duruyor. Bu çizgiyi savunanlar, Ergenekon soruşturmasının başlangıç dalgalarında meşru gerekçelere dayandığını, ancak daha sonraki aşamalarda işin rayından çıktığını düşünüyor. Özellikle yapılan ciddi hukuk hataları ve yol açılan ciddi hak ihlallerinin soruşturmanın başlangıçtaki amacına zarar verdiği, davanın inandırıcılığına gölge düşürdüğü eleştirisi getiriliyor. Buna göre, sonuçta bu “torba dava”da doğrularla yanlışların iç içe geçtiği karmaşık bir hukuki durum ortaya çıkmıştır. Soruşturmada gerçek derin devlet yapılanmalarının üstüne gitme imkânının aslında değerlendirilmediği, yalnızca iktidara alan açmakla yetinildiği tezini seslendirenler de var bu çizgiyi savunanlar arasında. Bu görüş, daha çok hükümet yanlısı olmayan basındaki bazı köşelerde ve sol ya da liberal duruştaki kanaat önderleri tarafından dile getiriliyor.
‘BÜYÜK FOTOĞRAFA BAKALIM’ DİYEN PRAGMATİKLER: Dördüncü grupta yer alanlar soruşturma ve dava aşamalarında ciddi hukuk ihlalleri yapıldığını inkâr etmiyor, ancak bu davanın yol açtığı demokratik kazanımların değerinin bu ihlallerin üstünde olduğunu, son tahlilde Ergenekon davasıyla birlikte Türkiye’de darbe dönemlerine son verildiğine dikkat çekiyor. Bu bakış, davadaki hukuk ihlallerine odaklanmanın büyük fotoğrafın görülmesini engellememesi gerektiği, olağanüstü geçiş dönemlerinde “kurunun yanında yaşın da yanabileceği” tezini esas alıyor. Geçmişte basında sınırlı bir şekilde dile getirilen bu görüş son dönemde yazılı mecralarda pek açıkça telaffuz edilmiyor, daha çok özel sohbetlerde dile getiriliyor. Birinci gruptakilerden şu noktada ayrılıyorlar. Birinci gruptakiler genelde davadaki bütün uygulamaları isabetli bulurken ya da itiraz etmezken, bu gruptakiler Ergenekon soruşturmasının hukuken sorunlu yargı pratiklerine sahne olduğunu kabul ediyor.
Kararlarla ilgili tartışmanın önümüzdeki günlerde de bu çerçeve üzerinde devam edeceğini tahmin edebiliriz.
Paylaş