Paylaş
-Ben de istiyorum: General Sissi denilen adamın dudaklarına kondurduğu mağrur gülümsemenin yüzünde patlamasını...
-Ben de istiyorum: İhvan’ın Adeviye Meydanı’nda soylu ve vakur bir şekilde direnerek zulme boyun eğmemesini...
-Ben de istiyorum: Zorbalara pabucun o kadar da ucuz olmadığının gösterilmesini...
-Ben de istiyorum: Zillet altında yaşamaktansa direnmenin tercih edilmesini...
-Ben de istiyorum: Şiddete başvurulmadan ama meydanları da asla boş bırakmadan direnişin kararlılıkla sürdürülmesini...
*
Fakat iki şey beni durduruyor:
BİR: İhvan’ın karşısında öyle bir “zalim” var ki... Ne demokratik direnişten anlıyor, ne barışçıl gösteri biliyor... Ne sivil itaatsizlik diye bir şey tanıyor, ne de direnme hakkı diye bir haktan haberdar... Karşısına dikilenleri, otomatik silahlarla taramayı en tabii hak olarak görüyor kendinde... Tarıyor, öldürüyor... Bunu dünyanın en doğal işini yapar gibi yapıyor... Suudi’sinden Katar’ına, Amerika’sından Avrupa’sına kimsenin kendisine “Hop” demeyeceğinden adı gibi emin... Böyle bir zulüm makinesine karşı sivil direnişe geçerek sonuç almak mümkün değil... Silahlı direniş ise daha beter bir sonuca yol açacak: İçsavaş... İşte bu gerçeklik nedeniyle şöyle gönül rahatlığıyla “Diren İhvan” diyemiyorum.
İKİ: Evimde oturmuş, bir şeyler atıştırırken, sosyal medya aracılığıyla “Mısır’da tek çare şahadet... Teslim olma, şehit ol Mısırlı kardeşim” diye mesaj yazmayı... “Ölsen de geri adım atma İhvan, diren sonuna kadar” diye tweet’ler atmayı çok ucuz buluyorum... Sonuçları itibariyle kişisel olarak beni zerre kadar etkilemeyecek bir ölüm kalım mücadelesine, İhvan’ı ve Mısır halkını davet etmeyi ayıp kabul ediyorum... İhvan’ı, her türlü silahlı güce sahip ve ondan da önemlisi adam öldürmeyi koyun boğazlamak kadar normal kabul eden bir ordunun karşısına dikilmeye çağırmayı, üstelik bunu rahat köşemden yapmayı, ahlaki olarak sorunlu buluyorum... İşte bu gerçeklik nedeniyle şöyle gönül rahatlığıyla “Diren İhvan” diyemiyorum.
*
Madem Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Mısır darbesi 28 Şubat’a benziyor” dedi...
O halde ben de 28 Şubat üzerinden gideyim:
Rahmetli Erbakan Hoca...
-Zulümler gördü, haksızlığa uğradı.
-Partisi haksız biçimde kapatıldı.
-Zorbalıklara, hakaretlere, aşağılamalara maruz kaldı.
-Taraftarları öfkeden burnundan solur hale geldi.
Fakat Erbakan Hoca, bütün bunlara rağmen, zulmün en tepeye vardığı anda çıktı ve şunu dedi:
“Bu yapılanların insanlık tarihinde bir nokta kadar bile değeri ve önemi olmadığı görülecektir”.
Ardından da ekledi:
“Camiamıza sesleniyorum: Provokasyonlara uymayın, sokağa çıkmayın, dua edin”.
O zamanlar kızılmıştı Hoca’ya, “Ne yani? Hiçbir şey yapılmayacak mı?” diye...
Ama Hoca haklı çıktı:
28 Şubat zulmünün, bırakın insanlık tarihini, kısa Türkiye tarihinde bile bir nokta kadar değeri ve önemi olmadığı birkaç yıl içinde anlaşıldı.
*
Keşke İhvan Hareketi, gösterici katletmeyi dünyanın en doğal işi gibi gören Mısır’ın zalim ordusuna karşı...
Erbakan Hoca’nın tutumunu göz önünde bulundursa...
Ve sabırla, kansız, içsavaşsız bir zafere doğru koşsa...
Büyük oyunu bozalım
-İSTİYORLAR ki kendilerine oy verenler, farklı görüşlere değil, sadece kendilerine kulak versin.
-İstiyorlar ki tabanları sadece kendi uydurdukları komploları, yalanları bilsin, başka görüşlerle karşılaşmasın.
-İstiyorlar ki camide lıkır lıkır içki içildiği yalanının yalan olduğu asla ortaya çıkmasın.
-İstiyorlar ki kendilerine itiraz eden herkes “darbeci” ve “din düşmanı” olarak algılansın.
*
Ortaya birbiriyle teması kesmiş iki mahalle çıkmasından rahatsız olmamaları, herkesin kendi gettosuna çekilmesini teşvik etmeleri, toplumsal diyaloğun kopmasını mesele etmemeleri, “biz” ve “onlar” diye yırtınmaları, medyalarında cepheleşmeyi körüklemeleri, polarizasyonu daha da büyütmeleri falan...
Hep bu yüzden...
*
Gelin, bütün bir toplum olarak bu büyük oyunu bozalım:
Diyalog kuralım, anlamaya çalışalım, gettolarımıza çekilmeyi reddedelim, birbirimizi “düşman” olarak değil “farklı düşünen insanlar” olarak görelim, “Bizi başkalarından değil bizden dinleyin” diyelim, irtibatı asla koparmayalım, karşımızdakileri ya da yanımızdakileri “yekpare” görmeyelim, bir insanı bir partiye indirgemeyelim...
Direnişin eseri: Gezi Parkı
-EĞER Kadir Abi, Gezi Parkı’nı çiçek gibi yaptıysa...
-Eğer Vali Mutlu, “Çok güzel oldu” diyorsa...
-Eğer parka ağaçlar, çiçekler ekildiyse...
-Eğer iş makineleri tasını tarağını toplayıp çekip gittiyse...
-Eğer park peyzajlarla donatıldıysa...
-Eğer parka kışla yapıp içine AVM yerleştirmek artık gündem dışıysa...
-Eğer bırakın bir ağacın sökülmesini, bir çiçeğin koparılması bile riskli hale geldiyse...
Hepsi ama hepsi...
Gezi direnişi yüzündendir. Emeği geçenler istedikleri kadar gururlanabilirler.
Yeryüzü iftarları
ANTİKAPİTALİST Müslümanlar, Galatasaray Lisesi’nden Gezi Parkı’na kadar kesintisiz iftar sofraları kurmak için yola çıkmışlar.
“Azığını al gel” diyorlar.
“Bizim iftarımız sponsorsuz” diyorlar.
“Soframız inanana da, inanmayana da açık” diyorlar.
Ne güzel!
Sevdiren, nefret ettirmeyen/ birleştiren, ayrıştırmayan iftar sofralarına selam olsun.
Medya ve katliam
ORDU, Mısır’da katliam yaptı.
Göstericilerin üzerine ateş açtı...
51 kişi katledildi.
*
Bu insanlık dışı olay karşısında...
Mısır’daki “darbe medyası” ne yaptı?
Ne yapacak?
Dünyanın her yerinde egemenlerin medyası neyi yapıyorsa onu yaptı:
Katliamı mazur gösterecek her türden hile ve desiseye sonuna kadar abanmak.
*
51 kişi, üzerlerine ateş açılarak alçakça katledilmiş...
Darbenin medyasının yaptıklarına bak:
-Katledilmiş insanların morglara sığmayan cesetlerini bir tarafa bırakıp yaralı askerlerle röportajlara yer veriyorlar.
-Artık nereden bulmuşlarsa eli silahlı iki adamın görüntüsünü bulmuşlar, döndürüp dolaştırıp onu yayınlıyorlar.
-“Askere silah sıkıldı, asker de göstericileri değil, teröristleri öldürdü” demeye getiriyorlar.
-“Önce askere ateş açıldı, asker de ateş açmaya mecbur kaldı” sonucunu herkese benimsetmek için yırtınıyorlar.
*
Müslüman Kardeşler ise Mısır’daki darbe medyasının bu alçaklıkları karşısında...
“Olayları BBC’den izleyin” diye mesaj veriyor.
O yapınca münferit,bu yapınca genel
PALALI adamlar sokağa çıkınca...
Bazı AK Partili yöneticiler, itiraz ettiler:
“Bunun bizimle ilgisi yok... Münferittir... Spontandır... Paladan yola çıkarak bizi suçlayamazsınız”.
Palalıların anında polis tarafından derdest edilmemelerini, çıkarıldıkları ilk mahkemede serbest bırakılmalarını bir tarafa bırakırsak...
Aslında haklı bir serzeniş...
*
Fakat bu serzenişte bulunanlar, Maltepe’de falan birileri başörtülü bir kadına alçakça saldırınca “münferit” falan dememişler, genelledikçe genellemişlerdi.
Geziciler, “Bunun Gezi direnişiyle ilgisi yok... Münferittir... Spontandır... Buradan yola çıkarak bütün Gezi direnişçilerini başörtülü görünce kudurmuş gibi saldıran azgınlar olarak gösteremezsiniz” dedikçe kulaklarını tıkamışlardı.
Demek ki neymiş:
Münferidi hiçbir zaman genellemeyecekmişsin...
Paylaş