Paylaş
CHP’liler, “Mısır generallerine bin selam” diye saygı duruşuna geçseler.
AK Parti hükümetini kıyısından köşesinden eleştiren herkes, “Oh! Mısır’da darbe oldu, fıstık gibi oldu” dese.
Laik Kemalist çevrelerden “İşte ordu dediğin böyle olur” diye gür bir seda çıksa.
Çarşı Grubu “Mısır’daki darbeyi destekliyoruz” diye Beşiktaş’a dev pankart assa.
Taksim Dayanışma Platformu, herkesi Taksim’e çağırıp “Mısır Ordusu ile dayanışıyoruz, diren General Sisi” dese.
Gezi Ruhu’nun içinde yer alan bütün gruplar “Ellerinizden öpüyoruz Kahire’nin kahraman generalleri” diye bildiriler yayınlasalar.
Bizim hükümet ve kişisel kaderlerini hükümetin ellerine teslim etmiş atanmış aydıncıklar, mutluluktan zil takıp oynayacaklar.
*
Neden?
Çünkü o zaman...
“Soros’un çocukları” tarzı pespaye suçlamalar yapmaktan...
En son 12 Eylül döneminde generaller tarafından telaffuz edilen “dış mihraklar” masalını yeniden devreye sokmaktan...
“Taksim’de ajanlar cirit attı” türü Soğuk Savaş döneminde kalmış lafları etmekten...
“Yahudi diyasporası” gibi arkasında durulamayacak sözler söylemekten...
“Faiz lobisi” gibi manasız ithamlarda bulunmaktan...
“Sırbistan tezgâhı” türü üfürmelere başvurmaktan...
“BBC terör örgütü” gibi gülünç nitelemelerde bulunmaktan...
Yani dünyanın alay konusu olmaktan bir anda kurtulacaklar.
Rahatlayacaklar.
“Argümansız kaldım anne” diye ağlaşmanın ıstırabından yırtacaklar.
Tıpkı eski günlerde olduğu gibi liberalinden demokratına, Baskın Oran’ından Murat Belge’sine, Cengiz Çandar’ından Mehmet Altan’ına, CNN’inden BBC’sine, Amerika’sından Avrupa’sına... Yine herkesi yanlarına alabilecekler.
Ve hepsinden önemlisi “haklı” çıkmış olacaklar.
*
Fakat heyhat!
O bekledikleri “Yaşasın darbe” sloganı bir türlü haykırılmıyor.
Birkaç kendini bilmez densiz dışında “Mısır’da fıstık gibi darbe oldu” diyen yok.
“Darbeye karşıyım” diyenlere, “Samimi değilsin, yalan söylüyorsun, sen aslında darbecisin” diye höykürmeleri...
“Mursi şöyle yapsaydı, darbeci ordunun hevesi kursağında kalırdı” diyenlere, “İşte bak, darbeyi meşrulaştırıyorsun” diye çıkışmaları...
“Darbe korkunç bir olay” dedikten sonra olayı yorumlamaya kalkanlara “Ama’lı kınadın, demek ki sen de darbecisin” diye tepinmeleri...
“Kahrolsun darbe” diyenlere “Dilin böyle söylüyor ama kalbin başka söylüyor” diye niyet okuması yapmaları...
“Kahrolsun Mısır Ordusu” diyenlere bile “Yemezler aslanım, sen içinden kesin yaşasın diyorsundur” diye çıkışmaları...
İşte hep bu yüzden...
*
Bunları ancak ve ancak...
Hükümeti kıyısından bucağından eleştiren herkesin...
Kendilerini ortaya atıp...
“Biz darbeciyiz... Biz darbeciyiz... Yaşasın darbe...” diye haykırmaları teskin edebilir.
Aksi takdirde sakinleşmeleri çok zor...
Türkiye nere, Mısır nere
MISIR’da gerçekleşen darbeye bakarak...
Türkiye için ne diyeceğiz?
“Demek ki sokağı karıştırıp darbeye çanak tutulabiliyormuş... Demek ki Taksim’e çıkanlara göz açtırmamak gerekiyormuş... Demek ki sokağa çıkanların amacı darbeymiş” mi diyeceğiz?
“Demek ki halkın sokaklara dökülmesine zemin hazırlamamak için iktidardakilerin daha kuşatıcı, daha kapsayıcı bir politika izlemesi gerekiyormuş” mu diyeceğiz?
*
Birincisi geçerli olursa...
Türkiye’yi daha fazla TOMA’lı, “Darbecileri avlıyoruz” temasına yaslanan operasyonlu, biber gazlı, güvenlikçi, MİT’li, sıkıyönetimli, şiddet politikalar bekliyor demektir.
*
İkincisi geçerli olursa...
Daha demokratik, daha özgürlükçü, farklılıklara daha saygılı, dayatmacılıktan uzak, daha anlayışlı, daha huzurlu bir Türkiye’ye doğru gideriz.
*
Türkiye’de darbe riski sıfırdır.
Türkiye’de darbe olmaz.
Türkiye’de esas tehlike başkadır.
Esas tehlike şudur:
“Her an darbe olabilir” şeklindeki sahte bir tehdidi sürekli gündemde tutarak güvenlik politikalarına abanmak.
Bu abanma, topluma en az darbe kadar zarar verir.
*
Türkiye, Mısır değil.
Türkiye’de bu hükümet, sağ olsun, askeri vesayeti ezip geçmiş bir hükümettir.
Tehdidi ortadan kaldırmıştır.
Zaten Türkiye toplumu da darbeleri geride bırakacak olgunluk seviyesine ulaşmıştır.
Peki memlekette darbeciliğe gönül indirecek denli kendini kaybetmiş tipler yok mudur?
Vardır elbette...
Türkiye, Norveç olsa dahi darbeciliği içinden geçirenler hep olacaktır.
Fakat sevindirici olan şudur ki:
Türkiye’de darbecilik Levent Kırca ve Kamer Genç seviyesine kadar gerilemiştir.
Kamer Genç ya da Levent Kırca’nın ciddiye alınması ne kadar mümkünse...
Türkiye’de darbe tehdidi de o kadar ciddiye alınabilir.
Tahrir’cilerden tiksindiğim an
TANKLARIN sokaklara çıktığını gördükleri anda ellerindeki bayrakları çılgınca sallamaya başladılar ya...
Darbenin gerçekleştiğini fark ettikleri anda sevinç gözyaşları döküp kendilerinden geçmeye başladılar ya...
Seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın, darbeciler tarafından görevden alındığını işittiklerinde çılgınca dans etmeye başladılar ya...
Darbenin kesinleştiğini fark ettikleri anda havai fişekleri patlattılar ya...
General Sisi denilen adam, racon kesen konuşmasını bitirdiğinde birbirlerine sarılmaya başladılar ya...
Darbenin geldiği anlaşıldığı anda meydanlara daha kalabalık bir şekilde akmaya başladılar ya...
Başbakan’ın mahpusa tıkılacağı ihtimalinin belirmesine, dans ederek ve şarkılar söyleyerek karşılık verdiler ya...
İşte bu anlardan itibaren...
Tahrir’den de, Tahrir’e toplananların alayından da...
Hem ağır biçimde utandım, hem de tiksindim.
Midem kalktı...
İhvan’ın iki temel hatası
“KAHROLSUN darbe” diyerek, hiçbir siyasal hatanın darbenin gerekçesi olamayacağını haykırarak, bu hatalarına rağmen işbaşında olmaya devam etmeleri gerektiğini savunarak yazıyorum:
BİRİNCİ HATA: Mısır gibi sorunlu, kalabalık, farklılıklarla dolu, çeşitliliği yüksek bir ülkeyi yönetebilecek tasavvurları yoktu. 80 yılı aşkın süredir sadece “İslamcı muhalefet” yapmaya kurgulanmış bir siyasete odaklandıkları için yönetimde bocaladılar. Mısır’ın daha da İslamileştirilmesini en önemli gündem yaptılar. Bu siyasetin Mısır’ın tüm dertlerine deva olacağı yanılgısına kapıldılar. Siyasal dillerini kapsayıcı bir dile çeviremediler
İKİNCİ HATA: Mısır herhangi bir iktidarın kolaylıkla düze çıkaracağı bir ülke değil... Sorunları çok büyük... Ekonomisi felaket durumda... İhvan, işte öyle bir mirası devraldı. Bu durum çok büyük dezavantaj sağladı İhvan’a... Fakat buna rağmen “daha iyi bir yönetim” sergileyebilirdi... Yönetme konusunda, ekonomik sorunlara çözüm üretme konusunda deneyimsizdiler... Türkiye’deki İslami hareketin “belediye deneyimi” onlarda yoktu...
Mısır Ordusu’na dair beş şey
BİR: Mısır laik bir ülke değildir... Bugün de değildir, dün de değildi... Mısır Ordusu da, laikliğin bekçisi değildir... Bugün de değildir, dün de değildi...
İKİ: Mısır Ordusu, Cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı darbeyi, Mursi İslamcı diye değil, karışıklıktan faydalanıp ülkeye egemen olmak için yapmıştır.
ÜÇ: Mısır Ordusu, Mübarek yanlısı falan değildir... Bu ordu, Mübarek’i götüren Tahrir ayaklanmasına en azından seyirci kalarak destek vermiştir.
DÖRT: Mısır’da ordu, en güçlü iktidar odağıdır... Derdi laiklik, İslamcılık, şuculuk, buculuk değildir... Derdi en güçlü iktidar odağı olma rolünü sürdürmektir.
BEŞ: Mısır’da ordunun gücü, etkisi ve işlevi, askeri vesayet döneminde Türkiye’deki ordunun gücü, etkisi ve işlevinden bin kat daha fazladır.
Paylaş