Paylaş
Eyvallah... Yine çıkacaksınız sandıktan, yine kazanacaksınız bütün seçimleri... Ama durum böyle diye bana kulak vermeyecek misiniz? Ben de bu ülkenin vatandaşı değil miyim? Ben de bu milletin bir parçası değil miyim? Neden bana karşı bu derece hoyratsınız? Neden şefkatinizi kuşanmıyorsunuz?
Verdiğiniz cevap şu oldu:
Fazla tantana yapma... Bizim yüzde 50’miz var... Yüzde 50’yi zor tutuyoruz... Yüzde 50 ne derse o olur... Otur oturduğun yere... Seni bir kaşık suda boğarız... Madem çok biliyorsun, git sandıktan çık da gel... Tahammül sınırlarımızı fazla zorlama... Kusura bakma: Bu Tayyip Erdoğan değişmez.
*
Size dendi ki:
Bana bağırmayın... Beni kendi ahlaki değer yargılarınızla yargılamaya kalkmayın... Bana alkolik demeyin... Bana ayyaş demeyin... Giyim tarzıma karışmayın... Yeni bir nesil yaratma projelerinizle, siyasi mühendislik çalışmalarınızla bütün bir toplumu bir heykel gibi yontmaya girişmeyin.
Verdiğiniz cevap şu oldu:
Yedirtmeyiz... Dış güçler...
İç mihraklar... İllegal örgütler... Marjinal gruplar... Çapulcular... Camide içki içenler... Başörtülüleri tartaklayanlar... 27 Mayıs özlemcileri... Darbe sevdalıları... Kandil günü camiden çıkacak vatandaşlara saldırı hazırlığı yapanlar...
*
Size dendi ki:
Dünyanın bütün süper güçlerini donanmış da olsa tek bir adam,
75 milyonluk bir ülkenin her sorununun en iyi çözüm noktasını bilemez... Tek adam ne diyorsa
o olmaz, o olmamalı... Yönetimin demokratikleşmesi gerekir.
Verdiğiniz cevap şu oldu:
Menderes’i astınız, Özal’ı zehirlediniz, Erdoğan’ı yedirtmeyiz... Erdoğan ne derse o olur...
*
Size dendi ki:
Ben halkın bir parçasıyım...
Kaç kişiyim, kaç oyum var bilmiyorum... Çok az da olabilirim... Sayıca az olmam, beni yok
saymanızı gerektirmez... Benim de hükümetim olmalısınız, benim de başbakanım olmalısınız...
Bana kulak vermeniz gerekir.
Verdiğiniz cevap şu oldu:
Sizi not ediyoruz, bu söylediklerinizin hesabını soracağız... Ceza vereceğiz... Gününüzü göstereceğiz...
*
14 günü böyle geçirdiniz.
En sonunda...
“Bunlar ne diyor” demek aklınıza gelebildi.
Basra harap olduktan sonra olsa da, binlerce kalp kırıldıktan sonra olsa da...
Bu da bir “şey”.
YENİDEN MERHABA
“GIDA zehirlenmesi olmuşsun” dediler.
“Bir gün yatarsan ertesi gün bir şeyin kalmaz” dediler.
Bir yattım, ancak altı gün sonra kendime gelebildim.
Altı gün sonra kendime geldim ama vücudumdaki gaz sancısı hâlâ devam ediyor.
*
Memleketin “gaz sancısı” yanında vücudumdakinin lafı bile edilmez.
O halde...
Durmak yok, yazmaya devam...
İki gaz sancısı arasında kıvrılıp kalarak yazıyorum size...
Herkesin üzerine afiyet...
Yık o zaman bütün planları
EĞER...
Dünyanın bütün kötü parmakları, bir “melek” olan hükümetimizi yıkmak için dünyanın bütün karanlık düğmelerine bastılar ise...
Faiz lobileri...
Bankalar...
Uluslararası medya...
ABD...
Falan ortalığı kanırtıyor ve köpürtüyorsa...
Ne duruyorsun?
Yık o zaman bütün planları...
*
Mesela kaşlarını çatma öyle...
Mesela hançereni zorlarcasına bağırma...
Mesela bir tebessüm et...
Mesela bir çiçek at...
Mesela “Size bin Topçu Kışlası feda olsun çocuklar” de...
Mesela “En başta doğru teşhis koyamadım ama şimdi anladım sizi” de.
Mesela karşı taraftakilerden “düşman”dan söz eder gibi söz etme...
Mesela en karşıtının gönlüne giden bir yol bul...
Mesela açıkla topluma eli sopalıların kim olduklarını...
Mesela medyayı rahat bırak...
Mesela karşı mitinglerle yeniden fetih görüntüsü vermek yerine buradakilerin gönlünü fethetmeye çalış.
Mesela tüm dünyayı etkileyecek bir yüce gönüllülük sergile...
*
Yap bunları...
Bak bakalım kalıyor mu ortada plan mlan?
Ayıptır, günahtır, zulümdür
SAAT 20.00...
Taksim Meydanı hınca hınç dolu...
AKM’nin önünde TOMA’lar, arkada polisler.
Göstericiler meydanda...
Sloganlar atılıyor, polis gülüyor...
TOMA’ların önünde hatıra fotoğrafları çektirenler falan...
“Barışçıl” dedikleri türden bir gösteri...
*
Kameralar meydana odaklanmış...
“Çarşı” meydana giriyor falan...
Dünya televizyonları da meydandan canlı yayın yapıyor.
CNN, BBC, France 24 falan...
Christiane Amanpour’lar yorum için hazır...
Türkiye televizyonları bile yayında.
*
Ve saat 20.15...
Tarihin en büyük biber gazı sallama operasyonu başlıyor.
Çil yavrusu gibi dağılıyor kalabalık...
Mahşer yeri... Evet evet... Mahşer yeri...
Çoluk çocuk, yaşlı genç herkes kaçışıyor.
Tam da tekerlekli sandalyedeki vatandaşın tazyikli suyla püskürtüldüğü an...
Herkesin ciğeri yanıyor...
Dünya canlı yayında izliyor bu akıl almaz sorumsuzluğu...
Kazancı Yokuşu’nda sıkışıp ölenler geliyor akla ve dillerden “İnşallah bir şey olmaz” cümlesi dökülüyor.
*
Dünyanın gözü önünde olup biten bu dehşetengiz olayın ardından...
Hâlâ ve ısrarla “CNN düğmeye bastı abi” ya da
“Faiz lobileri atağa kalktı abi” falan demiyorlar mı!?
Kafayı yememek işten
bile değil.
Vali Bey bir karar verin
VALİ Bey...
Lütfen...
Ya “şeker adam” olun ya da “gaz adam” olun...
Tam “şeker adam” oluyorsunuz ve millet size güvenip çoluk çocuğuyla gidiyor oralara... Ama siz bir anda “gaz adam”a dönüşüveriyorsunuz.
*
Vali Bey...
Lütfen...
Ya “şair” olun ya da “gaddar”.
Tam “şair” oluyorsunuz ve “Gezi Parkı... Çiçekler... Böcekler... Gençler...” diye yazılar yazıyorsunuz... Ama sonra birden dünyanın en fazla biber gazı sıktıran valisine dönüşüveriyorsunuz.
*
Vali Bey...
Lütfen...
Ya “iyi” olun ya da “kötü”.
İkisi birden olmaya kalkıyorsunuz.
Olan sizin iyi tarafınıza güvenenlere oluyor.
Ve olmuyor böyle...
Vallahi olmuyor Vali Bey...
Başörtülüye taciz
BİR taraf diyor ki:
Başörtülü bir kadını taciz ettiler,
tartakladılar, tükürdüler...
Diğer taraf diyor ki:
Yalan... Olmamıştır öyle bir şey...
*
Oysa bütün taraflar şunu söylemeli, sadece şunu:
Başörtülü kadına bunları yapanların elleri kırılsın. Nokta.
*
Ama “Başörtülü kadını taciz ettiler, tartakladılar, tükürdüler” diyenlerin de
Gezi Parkı direnişçilerinin arasında yer alan başörtülüleri görmeleri, bundan memnun olmaları ve kahrolası genellemeler içerisine girmemeleri gerekmez mi?
Paylaş