Paylaş
Bu cümlenin devamı da var: Bir doğru anlasa, belki kendi yaptığının yanlış olduğunu da anlayacak ve öyle davranmaktan vaz geçecek!
Bir yakınım, bu durumu ‘Kendisini babasına beğendirmeye çalışan delikanlı sendromu’ olarak adlandırdı. Peki ya babanız sizi sizin anlatmak istediğiniz gibi değil de kendi görmek istediği/gördüğü gibi anlıyorsa? Ne yapacaksınız babanıza?
Elbette demokrasilerde politikacıların davranışları önemlidir; o davranışlar idarenin davranış biçimini de belirler. Ama bizde durum sanki farklı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir dediğinin iki olmayacağına ilişkin inancımız o kadar içselleşmiş durumda ki, memleketteki her şeyi ondan bekliyoruz.
Hoş ondan beklememizi haklı kılan bir sürü şey de var. Yoldan geçerken gördüğü henüz tamamlanmamış bir dev heykele ‘Ucube’ diyen ve sonra onu yıktıran Başbakan o. Piyalepaşa Camiinin arkasındaki bir minik Kuran kursunun kaderini belirleyen de o. Daha kocaman şeyler de var: İhaleden çıkan fiyatı beğenmeyip onu iptal eden de o; ‘Siz ne derseniz deyin oraya şunu yapacağız’ diyen de.
Kendisine ‘hukuk devleti’ diyen ülkelerde böyle bir şey olmaz, olamaz. Başbakanın tutumu, tercihleri olayların gidişini bir ölçüde etkiler, tek başına belirleyici olmaz, olamaz.
Gezi Parkı protestolarıyla başlayıp İstanbul polisinin (muhtemelen başbakana sorduktan sonra) durduk yerde minicik bir gösterici grubuna saldırmasıyla büyüyüp artık nasıl sona erdirileceğini kimsenin bilmediği bir hal alan olaylardan onlarca ders çıkarmak mümkün. Ama bana ‘Sadece tek bir hakkın var’ deseler, benim çıkaracağım ders, demokratik meşruiyete sahip hukuk ve kurallar devletinin yokluğunun apaçık ortaya çıkması olurdu.
Eğer o parktan kaynaklanan enerji bir işe yarayacaksa, buna yaramalı; bizleri kendini başbakana ‘doğru’ anlatmaya çalışan evlatlar pozisyonundan kurtarmalı, başbakanların davranışları dahil her şey hukuk devleti ile sınırlanmalı.
Ama herhalde en önce, bizler, Başbakanın gözüne girmeye çalışan evlatları olmadığımızı kendi kendimize görebilmeliyiz.
Çünkü bakın, Başbakan dün de bildiği gibi, görmek istediği okumaya devam etti.
Peki Başbakanın tutumu bizi nereye götürür? Yarın da bunu konuşalım.
Öfkenin hedefi neden Tayyip Erdoğan?
Bu konuda dün T24 internet sitesinde Prof. Dr. Nilüfer Göle’nin bir yazısı yayınlandı. Ondan bir alıntı yapacağım, başlıktaki soruyu çok iyi cevaplıyor:
‘Ahlak adına yaşam alanlarına müdahele edilmeye başlanması, Ankara metrosunda öpüşen gençlere uyarı anonsunda olduğu gibi, kamusal alanın İslami değerler çerçevesinde yeniden düzenlenmeye kalkışıldığına dair kuşkuları arttırdı. Alkol satışını düzenleyen yasa, özellikle etrafında oluşan ahlakçı söylem nedeniyle tepki yarattı.
Erdoğan’ın kişiselleşen iktidarı, Kars’taki heykelden, İstanbul’daki AKM projesine kadar, kendi zevkini, ufkunu dayatma alışkanlığı, insanların kendi hayatları, çevreleri, kentleri konusunda iktidarsızlaşmasına sebep oldu.
Kamusal yaşam, tek pehlivanlı meydana dönüştü.
AKP, milletvekilleri, yerel yöneticiler oyuna katılamadan seyirci
kaldı. Gezi Parkı konusunda İstanbul Belediye Başkanı’nın yatıştırıcı sözleri kaynadı gitti. Tüm ara mekanizmaların,
basın, siyaset, sivil
toplum, aradan çekilmesi, bugün tüm kızgınlığın Tayyip Erdoğan’ın şahsında ifade bulmasının nedenidir. Meydandakilerin tek muhatabı olarak yalnızlaştı.’
Tek ahlak yolunda bir destek de Fethullah Gülen’den
Fethullah Gülen, olayların başlangıcından beri susuyordu, önceki akşam itibarıyla bu sessizliğini bozdu, mesajı da dün sabah itibarıyla internet üzerinden yayıldı.
Gülen sokağa çıkan, protesto edenlerin neden böyle yaptığını anlamaya çalışmak gerektiğini söylüyor ama galiba kendisinin bir kesin teşhisi var. Ona göre, bugün gençlerin sokağa çıkmasının sorumlusu, onları yeterince iyi terbiye etmeyen ‘biz’leriz. Yeniden bir islah hamlesinden söz ediyor.
Fethullah Gülen sokağı böyle okur ve çareyi böyle bulurken sanırım yalnız değil. Bütün gayretlere rağmen terbiye olmayanları ıslah etme gereği konusu, esasen Gezi Eylemlerinin de merkezini oluşturuyor.
Tek bir terbiye, tek bir ahlak, tek bir iyi-güzel-doğru görüşünü kabullenmiyor insanlar. Hiç değilse sokağa çıkanlar.
Ve Türkiye’deki temel kavga da bu.
Paylaş