Paylaş
Böylece İdris’in yazdıkları yerleşti kaldı.
Modern tarihçilikte “kaynakların kontrolü” önemlidir. Çünkü hele de o çağlarda bazen kahramanlık, bazen düşmanlık, bazen göze girme duygusu gibi sebeplerle bütün ülkelerde saraylı tarihçiler çok abartılı şeyler yazmıştır. Bunları diğer kaynaklardan kontrol etmek gerekir.
KAYNAK KONTROLÜ
Osmanlı devletinde padişah fermanları, divan kararları ve önemli askeri harekâtlar “Mühimme Defterleri”ne kaydedilmiştir. Ayrıca nüfus ve vergi kayıtlarının yazıldığı “tahrir defterleri” vardır.
Mahalli hadiseler de kadı defterlerinde (şeriye sicilleri) yazılıdır.
Yavuz Selim, o zamanki Sivas’a kadar olan seyrek nüfuslu Osmanlı Anadolusu’nda 40.000 insanı öldürtecek, bu çapta bir hadise “defter”lerde olmayacak! Bu mümkün değil.
TARİHÇİLERE GÖRE
Prof. Feridun Emecen, “Yavuz Sultan Selim” adlı kitabında hem bu “40.000” söyleminin kaynaklarını anlatır, hem mukayeseli kaynaklardan kontrol ederek, Alevilerin ağır baskılara maruz kaldığını, fakat “Anadolu’da Alevi katliamı miti”nin abartılı olduğunu belirtir.
Sosyal demokrat tarihçi merhum Mustafa Akdağ da 40.000 rakamını abartılı bulur, daha çok, Safevi ordusuna katılmak, propagandasını yapmak gibi faaliyetlerde bulunanların idam, hapis veya Rumeli tarafına sürgün edildiğini anlatır. (Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, cilt 2, sf. 125)
MESELA COLIN IMBER
Tarihçi Colin Imber’in “Mühimme Defterlerine göre Osmanlı Şiilerine Yapılan Zulüm, 1565-1585” adlı akademik makalesi, “kaynak” dikkati bakımından önemli bir örnektir.
Mühimme ve tahrir defterlerinde, Anadolu’da tarikat biçiminde örgütlenen Safevi yanlılarının takip edilmesi, hapsedilmesi, sürgün veya idam edilmesi yolunda emirler vardır fakat toplu katliam emri kesinlikle yoktur.
Colin Imber, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden çıkan “Osmanlı İmparatorluğu’nda İktidar Yapısı” adlı kitabında, Yavuz zamanında Anadolu’daki şiddetli ve yaygın aşiret isyanlarından örnekler verir. Bunlardan en önemlisi Tekelü aşiretinin Şah Kulu isyanıdır. Colin Imber’e göre, Yavuz’un yaptığı şudur:
“İsyancıların kendilerine taraftar buldukları bölgelerde (Yavuz) araştırmalara girişti, sonra elebaşlarını idam ettirdi ve ihanet etmiş olan (Sünni) dirlik sahiplerinin ellerinden dirliklerini (topraklarını) aldı”. (Sf. 57)
ŞAHA GİDELÜM
Antalya civarında büyük bir isyan başlatan ve çevreye dehşet salan Şah Kulu, Osmanlı tarafından şiddetle bastırılınca “Açılın kapular Şah’a gidelüm” mistisizmiyle, aşiretiyle birlikte İsmail’e gitti. Fakat İsmail de “yerleşik devlet” kuruyordu.
Başına buyruk aşiretleri şiddetle bastırdı.
Şah Kulu’nu idam ettiren hükümdar Yavuz değil, İsmail’dir.
Görülüyor ki, mezhep sorunundan ziyade, başına buyruk aşiret yapısının “devlet”le ve yerleşik kurumlarla çatışması şeklinde sosyolojik bir faktör söz konusudur.
Bu derin sosyolojik çatışma, bir de iki devletin vuruşmasıyla birleşince, iki tarafta da mezhep görüntüsünde kanlı olaylar yaşandı.
İKİ CUMHURİYET
Osmanlı’da bilhassa Fatih’le gelişen kuvvetli merkezi bürokrasi, Tanzimat’ta modernleşmeye yol açtı, bugünkü Cumhuriyet’le sonuçlandı. Safevi topraklarında ise, sanıldığı gibi Alevilik korunmadı, şiddetle tasfiye edildi; bugün İran’da Alevilik ne kadar var?! Safevilerin yerleştirdiği Şiilik, bürokrasiyi değil, ayetullahlık gibi kurumların güçlenmesine yol açtı, o da bugünkü teokratik cumhuriyete...
Benim “Osmanlı’da ve İran’da Mezhep ve Devlet” adlı kitabımın konusu bu sosyolojik-politik süreçtir.
Tarihteki hazin ve müessif olayları ve o çağlardaki karşıt duyguları, daha da bileyerek bugüne taşımak çok yanlış olur. Aksine o çatışmaların sosyolojik ve siyasi olduğunu görerek, kalplerimizi birbirimize açmalıyız. Bilhassa asırlardır beri çoğunluk ve iktidar sahibi olan Sünniler Alevilere kalplerini açmalı...
Paylaş