Harika Serseriler Mahallesi’ne giriş

Emrah Serbes’in romanından hayatımıza sızan, “Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi” gelecek hafta ekranlara veda ediyor.

Haberin Devamı

Ben özleyeceğim, “o hali/mahali”...
Nasıl bir haldir, mahal(le)dir o, -romandan/diziden alıntılarla- kendimce anlatayım.
Hepsi, “özünde iyi insandır” bir kere...
Misal, kahveye giderken karşılaştığı “vasıfsız sokak köpeği”ne selam verir:
“Naber la...”

* * *

Kahvede simidin yanına duble çay istediğinde, çay mutlaka “milli su bardağı Paşabahçe Palaks” ile gelir.
Çıkarken kahveden, kaldırıma çıkan otomobili yadırgamaz:
“Çünkü Ankaralı yayalar, insanlardan ziyade araçlara yol vermeye alışıktır.”
Ve aksak kostak yürür, yolda, kaldırımda...
Çünkü hergün kazarlar oraları:
“ASKİ, Başkent Elektrik, olmadı Karayolları... Kim denk getirirse, kazar...”
Ve rögar kapakları asla denk gelmez, mahallenin... Ya çukur olur, ya tümsek.
Şehir dersen zaten, “sürekli inşaat halinde, şantiyedir”...

* * *

Haberin Devamı

Sever içmeyi, içip de muhabbet etmeyi. Dalıp gitmeyi de sever...
O masada susmak da zaten, bazen bir kelime, bazen de virgülsüz uzun bir cümledir.
“Dersleri kasvet, konuları Ankara’dır” çoğu kez... Bir de Ankaragücü, Gençlerbirliği, Hacettepe, hatta Ankaraspor olabilirdi mevzu; hepsini bu koca Büyükşehir (adı Başkent) bitirmeseydi.

* * *

Harun’un muhiti Cebeci Dörtyol’dur.
Ve onun muhitinde rakıyı bırakan, içkiyi bırakmış sayılır.
Behzat Ç. birayı da mebzul miktarda tüketir... (Zaten icatlardan sadece “çevir-aç kapağı’ sever)
Bitince, yenisini “Çabuk getir” manasında, boş şişeyi sallayarak ister garsondan.
Bir avuç leblebi, bir ömür Neşet Ertaş’tır masa düzeni... Gerisi falan, ötesi feşmekandır.
Fazlasına, hali de yoktur, sanki vakti de.
Eh, “içince korsan ağzıyla içmeli”dir...
Ha bir de, dumanının ekranda tütmediğine bakmayın... Sigara da içer, o kalender, harika serseriler.

* * *

Tostu tost gibi, dürümü dürüm gibi, hamburgeri hamburger gibi yemeyi ister.
İstanbul’a gittiğinde zorlanır o yüzden:
Islak hamburger gelince önüne, sorar; “Bu ne la, niye ıslattınız bunu?”
Ardından, “normal bir dürüm” ısmarlar.
Garson, “Kaşarlı mı olsun abi?” diye sorunca, seğmenlenir:
“Kardeşim normal dürüm, yani dürümün içinde kaşarın ne işi var, bildiğin dürüm getir ya... Şşşt, ıslatmadan bak...”
(Hani kent şovenizmi gibi olmasın ama... Eh kaşarlı olur elbet, İstanbul’un dürüm döneri... Hakiki döneri yoktur ki, ağız tadıyla)

* * *

Haberin Devamı

Zaten yemez, atıştırır.
“Midesi kazınınca çeyrek ekmeğin arasına Çiftlik Kaşarı koyup, bastırır tost makinesine...”
Denk gelirse bisküvitini batırır, çayına.
“Bildiği gibi” ister tatlarını, kırmızı vosvosuna bakmayın muhafazakardır bazı meselelerde... Alabildiğine muhalif de...
Yarın devam edeceğim, o aleme...

Yazarın Tüm Yazıları