ABD Dışişleri Bakanlığı’nın insan hakları raporunu eskileriyle karşılaştırmalı okumak, Türkiye’nin nerede ilerleme sağladığını, nerede yerinde saydığını ya da gerilediğini dışarıdan bakan bir mercekten görmek açısından çarpıcı veriler sunuyor.
Tabii karşılaştırmalı bakış, satır aralarına saklanmış küçük gibi görünen ama önem taşıyan bazı değişiklikleri fark etmeyi de mümkün kılıyor. Bu çerçevede 2012 yılına ilişkin raporda en çok dikkat çeken değişikliklerden biri, 2011 raporunda yargı alanındaki sorunlar sıralanırken ikinci sırada sayılan “siyasi baskılar” faktörünün bu kez metinden çıkmış olması. Gelgelelim, bu ifadeyi çıkaran ABD Dışişleri Bakanlığı hemen bir sonraki cümlede -belki de bunu dengelemek için- “Türkiye’deki yargı sistemi siyasallaşmıştır” gibi bu raporlara ilk kez giren yeni bir saptamada bulunmaktan kaçınmamış. Ayrıca, raporun başka bir yerinde “Yasalar yargının bağımsızlığını öngörmektedir. Bununla birlikte, yargı bazen dış etkiye açıktır” şeklinde geçen yıl da kullanılmış olan bir ifade korunuyor. Bunun gibi HSYK seçimlerinde hükümetin nüfuzunu kullandığı yolundaki suçlamaların bir kez daha hatırlatılmış olmasını buna eklediğinizde, yargı bağımsızlığına bakışın aslında çok da fazla değişmediği sonucuna varabilirsiniz.
Bu yılki raporun yargıya ilişkin bölümündeki olumlu puanlar büyük ölçüde geçen yaz çıkan üçüncü yargı paketinin getirdiği iyileştirmelerden kaynaklanıyor. Bunun dışında eleştirel saptamaların çok geniş bir yer tuttuğunu söylemek mümkün. Hemen girişte yargıya ilişkin meselenin “Yetkililer keyfi tutuklamalara, tutukluları mahkeme önüne çıkarmadan uzun ve belirsiz süreler için alıkoymaya.. devam ettiler” şeklindeki yeni bir ifadeyle özetlenmesi, ayrıca “sanıkların yasal güvencelerinin etkili bir şekilde gözetilmediği yolundaki kaygılar”ın bir kez daha hatırlatılması bile bu eleştirel bakışı göstermesi bakımından açıklayıcı. “Hâkim ve savcıların yetkilerinin genişliği” meselesi de bu yıl etraflıca değerlendirilmiş. Rapora göre, “Hâkim ve savcılara tanınan geniş yetkiler ve onların devleti korumayı vatandaşları korumanın üstünde tutma eğilimleri, ceza yasalarının tutarsız ve belirsiz bir şekilde uygulanmasına yol açıyor”. Rapor, hâkim ve savcıların yetkileri örneğinde olduğu gibi bazen doğrudan ABD Dışişleri’nin kanaatini aktarıyor, bazı durumlarda ise uzman insan hakları kuruluşlarının raporlarından alıntılar yapmakla yetiniyor. Bu çerçevede Uluslararası Af Örgütü’nün “Özellikle terörle mücadele yasalarının uygulandığı ceza davalarında yargılamanın adil olmadığı, sanıkların hak ihlallerine maruz kaldıkları” yolundaki tespiti aktarılarak şöyle deniliyor: “Rapora göre, bu davalarda verilen mahkûmiyetler sıkça dayanaksız ve güvenilir olmayan delillere dayanıyor. Özellikle devlet güvenliği ile ilgili davalarda gizli tanıklardan çok geniş bir şekilde yararlanılması buna dahildir”.
Düşündürücü bir diğer nokta, yargılamalardaki usul hatalarına eskiye kıyasla daha kuvvetli bir projektör tutulmuş olması. Bu bölümde -başka bir kuruluşa dayanmadan- “Sanıkların masumiyet karinesinden yararlanması esastır ve kendilerine yöneltilen suçlamalardan süratli ve ayrıntılı bir şekilde haberdar edilme hakları vardır. Ancak uygulamada bunlara uyulmadığını teyit eden birden çok rapor var” deniliyor. “Siyasi tutuklular” bölümü de geçen yıla kıyasla biraz daha detaylandırılmış. Rapor, İnsan Hakları Derneği’ne dayanarak, “gazeteciler, siyasi parti temsilcileri, akademisyenler de dahil olmak üzere siyasi yelpazenin her köşesinden binlerce siyasi tutuklunun bulunduğunu” belirtiyor, hemen ardından hükümetin “Bu kişilerin siyasi tutuklu değil terör örgütü üyesi ya da örgüte yardım eden kişiler olduğu” yolundaki karşı görüşünü aktarıyor. Raporda Balyoz davasına da geniş bir yer ayrılmış. ABD Dışişleri, mahkemenin mahkûmiyet kararını ve bu davayla ilgili kamuoyundaki farklı görüşleri aktardıktan sonra, savunmanın “delillerin sahte olduğu, mahkemenin başka bir dizi usulsüzlüğü görmezlikten geldiği” yolundaki temyiz gerekçelerini de 48 sayfalık metne dahil etmiş. Sonuçta Obama yönetiminin insan hakları raporundan, yargı alanında ciddi sorunlara sahne olan bir Türkiye fotoğrafı çıkıyor.