Bu görüşle İsrailli ünlü caz klarnetçisi Anat Cohen’in “Place and Time” adlı albümünün tanıtım kitapçığındaki yazıda karşılaştım bir süre önce. Yazıda, Amerikalı tarih profesörü Taylor Atkins’in “Caz Gezegeni” (Jazz Planet) adlı kitabından şu alıntı yapılıyordu: “Caz müziği, içinde demokrasiyi, bireyselliği, sosyal hareketliliği ve patlayıcı nitelikte bir yaratıcı enerjiyi ifade ettiği anlamda bugün küreselleşme dediğimiz olgunun habercisi olmuştur”.
Aslında Birleşmiş Milletler’in eğitim, kültür ve bilim alanlarındaki uzman örgütü olan UNESCO’nun 30 Nisan tarihini “Uluslararası Caz Günü” ilan etme düşüncesinin gerisinde de cazı küresel bir olgu yapan özellikleri yatıyor. UNESCO’nun gerekçesine bakarsanız, cazın en önemli özelliklerinden biri, farklı kültürleri buluşturabilme yeteneğidir. Yıllar boyunca gösterdiği gelişime bakıldığında, “caz müziği, değişik kültürlerin uyumlu bir grup içindeki sentezini başka sanatsal ifade formlarından daha fazla kucaklayabiliyor”. Caz, yirminci yüzyılın başında ABD’de ortaya çıkmış ama yüzyıl boyunca bütün sınırları aşarak dünyanın her yerine ulaşmış, başka kıtaların, ülkelerin müzikleriyle de hemhal olmuş bir müzik alanı. Bunu yaparken ırk, din etnik ya da ulusal köken ayrımı yapmamış. Ve gücünü aynı zamanda demokrasiyle olan kuvvetli ilişkisinden alıyor. Bu ilişki, caz müziğinin icracıya bir eseri her seferinde istediği gibi yorumlayabilme özgürlüğünü tanımasından kaynaklanıyor. İşte bu yüzdendir ki, ‘Caz, müziğin demokrasisidir’ diyoruz.
UNESCO Genel Kurulu’nun 2011 yılında aldığı bu kararının ardından, ‘ilk uluslararası caz günü’ geçen yıl 30 Nisan’da aynı anda üç ayrı ülkedeki üç ayrı kentte aynı anda kutlandı. Bunlar, cazın doğduğu şehir olan New Orleans, dünyada cazın başkenti kabul edilen New York ve UNESCO’nun merkezinin bulunduğu Paris’ti. 30 Nisan 2013 için tercih İstanbul üzerinde kullanıldı. Bu kararda caz günü etkinliklerini UNESCO ile birlikte organize eden, ABD’nin en saygın caz kuruluşu Thelonious Monk Enstitüsü’nün eğilimi belirleyici oldu. Merkezi ABD’nin başkentinde bulunan bu kuruluşla ilişkiyi yürüten Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan ve o dönemde UNESCO’daki Daimi Delegesi Büyükelçi Gürcan Türkoğlu da İstanbul tercihinin şekillenmesinde rol oynayan isimlerdi. Peki Neden İstanbul? Enstitünün direktörü Tom Carter, AP ajansının caz yazarı Charles Gans’a bu konuda şunları söylüyor: “İstanbul, sembolizmiyle Uluslararası Caz Günü’nün hedeflerini tam anlamıyla karşılayan bir şehir. Çünkü iki kıtayı birleştiriyor. Biz caz müziğine dünyanın dört bir tarafındaki insanlar arasında köprüler kurmanın bir aracı olarak bakıyoruz. Türkiye de demokrasiyi kucaklamış bir Müslüman ülke ve bayağı açık bir toplum. İşte bunlar da cazın temsil ettiği değerler aslında, barış, harmoni ve demokrasi”. Yaşayan en büyük caz piyanistlerinden, Thelonious Monk Enstitüsü’nün Mütevelli Heyeti Başkanı da olan Herbie Hancock’un AP ajansına söylediklerine bakılırsa, 30 Nisan’dan söz ederken Türkiye ile caz müziği arasındaki ilişkinin insanda hayranlık uyandıran tarihini de hatırlamak gerekiyor. Hancock’a göre, bu tarih 1930 ve 40’lı yıllarda Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Münir Ertegün’ün sefaretin kapılarını doğaçlama konserler için zenci caz müzisyenlere açmasıyla başlamıştır. Daha sonra oğulları Ahmet Ertegün ve Nasuhi Ertegün, kurdukları Atlantic Records plak şirketi ile önemli caz müzisyenlerinin önünü açmışlardır. Bugünkü Washington Büyükelçisi Namık Tan’a göre, 30 Nisan kutlaması bu yönüyle Ertegün kardeşlere saygının da bir ifadesi olacaktır.
İstanbul, önümüzdeki salı günü dört bir köşesinde caz müziğini yaşamaya hazırlanıyor. Katılımcıların çoğu yabancı olmak üzere konferans, panel, atölye çalışması, konser şeklinde pek çok etkinlik düzenlenecek. Ancak bu etkinliklerin zirve noktası salı akşamı Aya İrini Kilisesi’nde düzenlenecek ve hepsi bu etkinlik için İstanbul’a gelecek olan dünya cazının büyük isimlerinin sahne alacakları ve internetten bütün dünyaya canlı aktarılacak dev konser olacak. Türkiye’den İmer Demirer, Bilal Karaman ve Hüsnü Şenlendirici gibi müzisyenlerin de sahne alacak olması bu konseri ayrıca renkli kılıyor. Bu haliyle 30 Nisan 2013’ün, Batı ile Doğu’nun Bizans’tan kalma tarihi bir mekânda caz müziğinin dili üzerinden buluşacağı çok özel bir gün olarak kayıtlara geçeceğine şüphe yok.