Nereden mi çıktı bu ‘anime çocuk pornosu’

90’lı yıllar...
Başörtülülerin hakkını savunan ve bu konuda büyük riskler alan bir yazardı Gülay Göktürk.

Haberin Devamı

Özgürlüğü haykıran ve özgürlüğü haykırdığı için de dönemin egemen kesimleri tarafından kınanan, horlanan, düşman bellenen biriydi.
Ama onun duruşu sağlamdı ve milim geri adım atmıyordu.
28 Şubat’a karşı da destansı bir direniş sergilemişti.

*

İşte tam da bu pozisyonda olduğu günlerde Gülay Göktürk, gazetesindeki köşesinde “anime çocuk pornosu”nun “ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini anlatan bir yazı yazdı. Çok eleştiri aldı.
Ama o gelen itirazlara aldırmadı, görüşünde ısrar etti, yeni yazılar yazdı. Ben o zaman Kanal 7’deydim. Yani 28 Şubat’a karşı açıktan direnen bir televizyon kanalındaydım.
Tavrımı koydum.
Dedim ki:
“Başörtülülerin hakkını savunmuş olması, hatta bu konuda risk almış olması bir şeyi değiştirmez. Anime çocuk pornosunu ifade özgürlüğü olarak yorumlayan bir yazarın Kanal 7 ekranında eleştirilmesi gerekir”.
Ve bunu yaptım.
Böylece Gülay Göktürk, sahip çıktığı bir kesimin ekranında sert bir dille eleştirilmiş oldu.

*

Haberin Devamı

5 yıl önceydi.
Gülay Göktürk’le bir polemiğe girdik.
Söz “çocuk pornosu”na geldi. Baktım:
Gülay Göktürk aynı kanaatte...
Bir özeleştiri falan yok.
“Haklıydım, yine haklıyım” diyor ve Amerikan Yüksek Mahkemeleri’nden kanıtlar getirerek “anime çocuk pornosu”nu savunmaya devam ediyordu.

*

Geçtiğimiz gün...
Gülay Göktürk, STV ekranında gazeteci Barış Yarkadaş’la “Fazıl Say olayı”nı tartışıyordu.
Fazıl Say’ın “suçlu” olduğunu söylüyordu.
Barış da kendisine, “Yapmayın Gülay Hanım, siz geçmişte çocuk pornosunu bile ifade özgürlüğü bağlamında savunmuş birisiniz” diyerek itiraz ediyordu.
Göktürk, o programda da “Anime çocuk pornosu bir ifade özgürlüğüdür ve o düşüncemin arkasındayım” dedi. Ardından da “Fazıl Say’ınki ifade özgürlüğüne girmez, o suç işlemiştir” demeyi de ihmal etmedi.

*

Gelelim bu kıssaların hisselerine:
- “Çocuk pornosu”, bir insanlık suçudur. “Anime” olması, bu suçu asla hafifletmez. Yeryüzünün hangi mahkemesinin hangi kararını getirirseniz getirin bu gerçeği değiştiremezsiniz.
- Gülay Göktürk’ün “Anime çocuk pornosu bir ifade özgürlüğüdür” görüşüne, “Zor günümüzde bizim başörtümüzü savunmuştu” denilerek göz yumulamaz. Ben geçmişte de göz yummadım, bugün de göz yummuyorum, gelecekte de göz yummam.
- “Anime çocuk pornosu” meselesini, tartışmada bir üstünlük sağlamak için gündeme getirmedim ben. Yani “Sen bir zamanlar anime çocuk pornosunu savunmuştun, bu nedenle bugün söylediğin sözün bir değeri yok” demiyorum. Böyle şey söylemem... Böyle şey söylemeyi kendime yakıştırmam... Benim dediğim şu: “Sen anime çocuk pornosunu bile ifade özgürlüğü bağlamında bin dereden su getirerek savunuyorsun ama sıra Fazıl Say’a gelince derelere hiç uğramıyorsun. Ne iş?”.
- Burada mesele şudur: Liberalizm adına “anime çocuk pornosu” bile ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilirken Fazıl Say’a “suçlu” muamelesi yapılıyor... Buna isteyen “kabak gibi” çelişki desin, isteyen “yaman çelişki” desin... Sonuç değişmez.
- Aslında mesele Fazıl Say meselesi falan değil... Burada mesele bir liberalin içine düştüğü “yaman çelişki” meselesidir.
- Peki ben “Gülay Göktürk’ün günahını gündeme getirerek Fazıl Say’ı mı haklı çıkarıyorum?” Tövbe! Haşa! Bin kez söyledim, bir kez daha söyleyeyim: Fazıl Say’ın takipçileriyle paylaştığı cümle, tatsız, rencide edici bir nefret söylemidir. Ancak bu nefret söylemine karşı mücadele, hapis cezasıyla olmaz, toplumsal ayıplama denilen çok daha etkin bir süreci başlatarak olur.
- Olayın bir yönü de şu: Gülay Göktürk, arkasında iktidar gücü bulunan ve çoğunluk olan muhafazakârların rencide olmalarını “hapis cezası”nı savunacak denli dikkate alırken, “çocuk” gibi aşırı korumasız varlıkları zerre kadar sakınmayı aklından bile geçirmiyor. Bunu da kalpsizlik olarak görüyorum ben.
- Bir de “Fazıl Say meselesi artık kabak tadı verdi” diyenlere bir not: Mesele Fazıl Say meselesi değildir, “söz hakkı” meselesidir, “Hakaret nerede başlar” meselesidir, “Savcılar ne zaman bu işlere karışır” meselesidir, “Azınlık mı korunur, çoğunluk mu korunur” meselesidir. Yani Fazıl Say’ın hikâyesini anlatıp durmuyoruz, senin benim hikâyemi anlatıp duruyoruz.

Haberin Devamı

Cübbeli’nin oğlu Yusuf’a açık mektup

SEVGİLİ Yusuf...
“Cübbeli’nin oğlu marka giyiniyor” şeklinde haberler yayınlandı.
Fotoğrafını basmışlar.
Diyorlar ki:
“Montu şu marka, pantolonu bu marka...”
Ardından da ekliyorlar:
“Babaya bak, oğla bak”.

*

Sevgili Yusuf...
Bu topraklar, “babalarını aşamamışların” topraklarıdır.
Bu coğrafya, “babaların oğullarla, oğulların babalarla yargılandığı” bir coğrafyadır.Burada bireyler kendi başlarına ortaya çıkamazlar, babalarıyla var olurlar, babalarıyla yok olurlar. Bunu kırmak ve bunu aşmak gerekir.
Sen bu haberlere aldırış etmeden kendi bildiğin gibi giyinmeye devam et.
Bunu yapman için babana isyan etmen de gerekmez.
İyilikbilir ol yeter.

*

Haberin Devamı

Sevgili Yusuf...
Laf aramızda kıyafet tarzın da pek janti.
Süper stilli giyiniyorsun yani...

Otizm ve ateizm

ADANA Otistik Çocuklar Sağlık ve Eğitim Derneği Başkanı Fehmi Kaya, bütün otistik çocukların ateist olduğunu söylemiş, ardın da eklemiş:
“Otistik çocukların beyinlerinde inanç alanı olmadığı için Allah’a inanmayı bilmiyorlar”.

*

Şu üç şeyi söyleyip çekileceğim:
BİR: Otistiklerin beyinlerinde “inanç alanı” var mı yok mu bilmiyorum ama bunu diyen kişinin beyninde bir “insanlık alanı”na ihtiyaç olduğu kesin.
İKİ: “Adana Otistik Çocuklar Sağlık ve Eğitim Derneği Başkanı” bile “otistik çocuklar” üzerinden iktidara yağcılık yapıyorsa, Yiğit Bulut’a laf söylenmez arkadaş.
ÜÇ: Dokunulmadık ve bir şeylere alet edilmedik bir “otistik çocuklar” kalmıştı, o da oldu şükürler olsun.

Haberin Devamı

Severim böyle bürokratları

CHP’li Gürsel Tekin aktarmış. Bir uçak seyahatinde yan yana oturduğu üst düzey bir bürokrat şöyle demiş Tekin’e:
“Eskiden evlerde namaz kılardık, dışarıda içerdik. Şimdi evde içiyoruz, dışarıda namaz kılıyoruz”.

*

Benimse en sevdiğim bürokrat tipleri şunlardır:
- Eskiden dışarıda namaz kılanlar...
- Eskiden içeride içki içenler...
- Şimdi içeride namaz kılanlar...
- Şimdi dışarıda içki içenler...

Bu demeç, bir azar bekliyor

ABD Dışişleri Bakanı, bizim Başbakan’a gıyabında şöyle dedi:
“Gazze ziyaretini ertele... Bazı nedenlerle bu ziyaret olmaz”.

*

Bir bayrağın rüzgâr beklediği gibi bu çağrı da bir “azar” bekliyor:
“Sana ne” olur mesela. “Sana mı sorduk” olur. “Sen kendi işine bak” olur. “Sen kimsin de bana akıl veriyorsun” olur. “Sen dünyanın zaptiyesi misin birader” olur. “Hadi oradan” mis olur. Hatta “Git kendini dövdürmeden” daha da mis olur.
Bakalım hangisi denilecek?
Ya da bir yutkunmayla mı geçiştirilecek?
Takipteyiz.

Haberin Devamı

Hayatın zor tarafları

- Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendisini “Teröristlerle mücadelemiz sürmektedir” açıklaması yapmak durumunda hissetmesi...
- Entelektüel düzeyde yapılan tek tip kıyafet tartışmalarının sonunda gelinen yerin, bir barakada yaşayan 10 yaşındaki çocuğun “Arkadaşlarım kıyafetlerimle dalga geçiyor, artık gitmem okula” diyerek isyan ettiği yer olması...
- “Barış yanlısı” genel başkan yardımcısını istifa ettiren CHP’nin, yeni bir barış yanlısı genel başkan yardımcısı araması...
- MHP’lilerin bile “Biz aslında barışa karşı değiliz, barışa karşı olunur mu” şeklinde açıklamalar yapmaları...

Yazarın Tüm Yazıları