Paylaş
Hukuki açıdan mahkemenin mahkûmiyet kararını yanlış buluyorum. Toplumsal sorumluluk açısından ise Fazıl Say’ın kendisi gibi düşünmeyenleri aşağılamasını yanlış buluyorum.
Evvela, şu tespitleri yapalım: Fazıl Say, Ömer Hayyam’ın bir şiirini ‘retweet’ ettiği için mahkûm edilmedi... Ömer Hayyam yargılanmadı, Ömer Hayyam’ın şiiri de mahkûm edilmedi... Fazıl Say ateist olduğunu ifade ettiği için de yargılanmadı, mahkûm edilmedi. Evrensel hukuka göre de bizim hukukumuza göre de bunlar tereddütsüz bir şekilde fikir ve inanç hürriyeti alanına girer. Nitekim İsmet Zeki Eyüboğlu “Türk Şiirinde Tanrıya Kafa Tutanlar” adlı kitabını 1968 yayınlamıştı; 1960’ların anlayışında bile hakkında hiçbir adli işlem yapılmamış, bugüne kadar kitabın birçok baskısı çıkmıştır. Kitapçılarda ateizmi savunan çok sayıda kitap bulunmaktadır. İnsanlar mümin olmayı da ateist olmayı da tercih etmekte özgürdürler.
NEDEN MAHKÛM OLDU?
Say, esasen şu cümlesinden dolayı mahkûm edildi:
“Bilmem fark ettiniz mi nerde yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allahçı. Bu bir paradoks mu?”
Yazdığı metnin geneli içinde Say’ın bu sözleri çok daha ağır bir doza sahiptir.
Ne kadar sanatkârane, zarif ve seviyeli bir üslup!
Şimdi; hepimizin din, mezhep, siyasi veya felsefi görüş açısından bir “aidiyet” duygumuz ve kutsadığımız değerler var değil mi? Biri çıkıyor, dinimizden, mezhebimizden, hatta ateizm gibi felsefi tercihimizden dolayı “nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi...” diye hakaret ediyor!
Her inanç ve kimlik grubu birbirini böyle aşağılarsa toplumsal barış ne hale gelir?!
İşte bu tür sorumsuz nefret söylemleri yüzünden kamu barışı bozulmasın diye, TCK’da şöyle bir madde var:
“Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” (mad. 216/3)
Böyle bir madde olmasın, çeşitli kesimler birbirlerini, inandıkları değerlerden dolayı “yavşak, adi, hırsız, şaklaban” gibi seviyesiz laflarla aşağılayabilsin mi?! “Nefret söylemi” daha nasıl olur?!
AİHM NE DİYOR?
İnanç hürriyetiyle fikir hürriyetinin çatışması konusunda AİHM’nin 13 Eylül 2005 tarihli içtihadı önemlidir. Fikir hürriyeti adına “büyük hayranlık ve saygı duyulan dinin hedef alınarak aşağılanmasını” AİHM prensip olarak özgürlük saymamış; baktığı somut dava dosyasında “İslam dinindeki Peygamber’in kişiliğine hakaret dolu” bir yazının suç sayılmasını “sosyal ihtiyaca uygun” bulmuştur. (No.: 42571/98)
İmanı veya ateizmi tercih etmek veya eleştirmek elbette özgürlüğümüzdür... Ama birbirimizin değerlerini aşağılayarak “kamu barışı”nı koruyabilir miyiz? Sorun buradadır.
Kimliklerin çatışmaya çok yatkın hale geldiği “postmodern” çağımızda, toplumsal barışı korumak için gösterilen bir dikkatin ifadesidir AİHM’nin bu içtihadı.
KAMU BARIŞI
Hukuken kilit kavram, “kamu barı-şı”dır. 216. maddenin aradığı da budur.
İfadeler “şoke edici, sarsıcı, hatta rahatsızlık yaratıcı” olabilir fakat “şiddet” içermemeli, “açık ve yakın tehlike” doğuracak veya “toplumsal barışı bozacak” nitelikte olmamalıdır.
Bu da toplum bu konularda hassastır diyerek belirlenmez, somut verilerle belirlenir. Bazen bir mitingde söylendiğinde suç olan şiddetli bir ifade, bir konferans salonunda söylendiğinde suç olmayabilir.
Say’ın, Twitter’da toplumsal sorumluluktan ve saygıdan yoksun seviyesiz sözleri böyle bir etki yaratmadı; hakaret ettiği insanlar ondan olgun davrandı. Sözleri “kamu barışını bozmaya elverişli” olmak gibi bir ağırlığa sahip olmaktan uzaktır. Bu bakımdan ben hâkim olsaydım, beraat kararı verirdim. Böyle bir olaydan dolayı Türkiye üzerine yeni eleştirilere de yol açmazdım.
Say, elbette dünya çapında saygın bir piyanist ama o kadar. Bundan öte, sözlerini önemsememek gerekir.
Paylaş