Paylaş
Bu süre içinde bakanlığın çocuklarımızı ‘eğitmesi’ni bekliyoruz. Ve bu sürenin sonunda çocuklarımız adına ‘üniversite sınavı’ denen bir sınava giriyor.
Eğitim-öğretim hizmetinin sunumu, hakkında en zor performans değerlendirme kriteri çıkarılabilir hizmetlerden biri.
Bizim Milli Eğitim Bakanlığımızın performansının pek de yüksek olmadığını anlamak için büyük veri setlerine vs bakmaya gerek yok; ülkedeki dersane endüstrisinin büyüklüğü ve yaygınlığına bakarak bakanlığın başarısızlığını anlayabiliriz.
Normali, çocuğumuzu mahallemizdeki, eve en yakın olan okula göndermektir. Çocuğun okuluna yürüyerek gidip gelmesidir ideal olan ve o okulun da ona (eğer amaç ve hedef buysa) dersaneye gitmesine gerek olmadan üniversite sınavını başarabilecek eğitimi vermesidir.
Vatandaşlarının eşitliğini gözeten, onlara en azından hayata eşit başlama şansı yaratmak isteyen devletin (ki bizim devletimiz kağıt üzerinde tam da bu amacı güder) ilk yapması gereken şey, eğitimdeki seviye farklarını gidermeye çalışmak olur. Ben, devletimizin böyle bir görevi kendine edindiği varsayımıyla, gelmiş geçmiş ve özellikle de gelecek Milli eğitim Bakanları için bir performans kriterini burada önermek istiyorum.
Benim önereceğim, üniversite sınav sonuçlarına dayalı, bir ölçüde akademik başarıyla ilgili bir kriter olacak. Türkiye’nin eğitimle ilgilenen onlarca sivil toplum örgütü var, umarım onlar da diğer alanlarda başka performans kriterleri belirlerler. Çünkü aslında özellikle Milli Eğitim Bakanları sonuçları ölçülebilir bir iş yapıyorlar. Onları o sonuçlarla değerlendirmek gerek.
***
Üniversite sınavının ilk basamağı olan YGS dört temel konuda 40’ar sorudan oluşan bir test. Bu yıl lise son sınıfta olan toplam 742 bin 699 aday bu sınavı aldı.
ÖSYM açıklamasına göre sınav türleri ve bu 742 bin 699 kişinin doğru cevap ortalamalarıyla bu ortalamaların standart sapması şöyle:
Sınav türü Ortalama doğru cevap Standartsapma
Türkçe 17.2 9.8
Sosyal Bilimler 12.0 8.7
Matematik 7.9 9.9
Fen bilimleri 4.5 8.8
Her bir testte 40 soru sorulduğunu hatırlatarak buradaki ‘Standart sapma’ rakamının anlamını anlatmaya çalışayım:
40 soruya verilen doğru cevapların ortalaması bize bir şey söylüyor zaten ama standart sapma sınava katılanların çoğunluğunun bu ortalamaya ne kadar yakın olduklarını anlamamız için bir araç.
Sınav türlerindeki standart sapma 0 sayısına ne kadar yakınsa o sınava katılanlar ortalamaya o kadar yakın, yani birbirlerine o kadar yakın seviyelerdeler, 0’dan ne kadar uzaksa da ortalamadan o kadar uzaktalar, yani birbirlerinden seviye olarak farkları o kadar fazla. Bu rakamdan bunu anlamalıyız.
Örneğin Türkçe sınavında katılanlar 40 sorudan 17.2’sini doğru cevaplamış. Yarıdan az. Siz 40 soruluk bir sınavda 20’den az doğru cevap verseniz sınıfta kalırsınız. Öte yandan standart sapma da çok yüksek, 9.8.
Ben Milli Eğitim Bakanı olsam, Türkçe sınavı için ‘Ortalama doğru cevap sayısını 3 yılda 20’nin üzerine, sınav standart sapmasını ise 7’nin altına indireceğim’ diye bir hedef koyar ve ilan ederdim.
Sosyal sınavında da durum farklı değil. 40 sorudan 12’sine doğru cevap verilebilmiş. Bu sayının da 20’nin üzerine çıkması gerek. Standart sapma ise 8.7, bunu da 7’nin altına indirmek gerek.
Matematikte bir facia var. Ortalama doğru cevap 7.9. Yani herkes birden sınıfta kalmış durumda. Standart sapma 9.9. Bu konuda ciddi bir seferberlik gerek. 20 doğru cevap ortalamasına gelmek ve sapmayı 7’nin altına indirmek gerek.
Fen bilimlerini ise ‘facia’ kelimesiyle bile anlatmaya imkan yok. Doğru cevap ortalaması 4.5, ve sınavda herkes o kadar kötü ki standart sapma görece düşük: 8.8. Önce ortalama doğru cevap sayısı minimum 20 olmalı, bu arada standart sapma da 7’nin altına inmeli.
***
Bana soracak olursanız bakanlar her yıl böyle hedefler açıklamalı, YGS’nin yapıldığı gün onlar da ofislerinde ‘Acaba çocuklar ne yapıyor’ diyerek ter dökmeli.
Bu olmadıkça, bizim bakanlarımız bina yapmakla, atama yapmakla, atanmayan öğretmenlerin sorunlarını çözmekle övünür dururlar, o kadar.
Paylaş