Paylaş
Haksız değil ama bir baktım ben de aynı şeyi yapıyorum; Türkiye’de ‘Çözüm süreci’ ile ilgili bütün tartışmalara, ‘Bu meselenin kökünde Türk ile Kürt eşit olsun mu, eşit olabilir mi, sorusu var’ diyerek başlıyorum.
Sıkıcı olmak pahasına bunu yapıyorum, çünkü Kürt sorunu bağlamında bu toplumun ezici çoğunluğunun kafasındaki esas bariyerin bu eşitlik duygusunu içe sindirmede olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’nin batısında doğup büyümüş yaşamış olanlar için söylüyorum, hepimiz çocukluğumuzdan itibaren aynı endoktrinasyonun etkisindeyiz: Bu ülkenin esas sahibi bizleriz, onlar bize benzerlerse, ancak bizim gibi olurlarsa bizimle eşit olabilirler.
Aslında bu endoktrinasyon sadece etnik bazda değil; diyelim dindarlar için de aynı şeyler söylendi bize. Sosyal ve kültürel ayrımcılıklarımız, ırkçılıklarımız da eksik değil anlayacağınız.
Bir zamanlar kendilerini, ‘Biz bu toplumun zencileriyiz’ diye tanımlayanlar o mahalleden bu mahalleye biraz da olaylı biçimde ama arkalarında iktidar gücüyle taşındılar, varlıklarını bir biçimde kabul ettirdiler ama aslında hala yadırganıyorlar.
Şimdi sıra Kürtlerde. Arkalarında iktidar gücü de yok; üstelik son 30 yılın şiddet ortamı yüzünden meşruiyetleri yeterince masum da değil ama gelip kapımıza dayandılar, ‘Bizi aşağı görmekten, ötekileştirmekten, asimile etmeye çalışmaktan, kendinize benzetmeye zorlamaktan vazgeçecek, bizim kendimiz gibi olmamız için gerekli ortamı yaratacaksanız silahlarımızı bırakmaya hazırız’ diyorlar.
Hayır mı diyelim? Sizi eze eze kendimize benzeteceğiz, olmadı kökünüzü kurutacağız mı diyelim?
İçimizde bazılarımız böyle demekten yana. ‘Vur de vuralım, öl de ölelim’ diyenler, yapılanı Damat Ferit’in yaptıklarına benzetenler, bir saçma sapan güzellik yarışmasından olmadık manalar çıkarıp korkuları gıdıklayanlar bunu söylüyor: ‘Ölürüz de eşit olmayız. Ölürüz de bir Kürdün bir Türkle eşit olduğunu görmek istemeyiz.’
Anayasaların, yasaların, yönetmeliklerin değişmesi bir tek günde bile becerilebilir. Ama insanlardaki bu duyguyu değiştirmek zaman alacaktır. Eninde sonunda değişecek, eşitlik fikri bugünkü kadar rahatsızlık vermez olacaktır ama zaman alacaktır.
Amerika’da siyahların, latinlerin, uzak doğuluların medeni haklarına kavuşması için 50 yıldan fazla zamandır siyasi mücadele veriliyor. Orada şiddet ve kan işe hiç karışmadığı halde toplumun eşitlik fikrine alışması, bunu tam içine sindirmese bile hiç değilse davranışlarında buna dikkat eder hale gelmesi için onyılların mücadelesi gerekti.
Türkiye daha yolun başında.
‘Türk ile Kürt eşit olamaz’ diyenler tarihin yanlış tarafında duruyorlar.
Hele bu temel insani sorunu sanki büyük bir siyasi sorunmuş, ülke elden gidermiş gibi takdim etmeye çalışan, bu uğurda yalan söylemekten bile çekinmeyenler...
Esas yanlış yerde duranlar onlar.
Yasalar önünde eşitlik, toplumsal eşitlik
Anayasaya ‘Herkes yasalar önünde eşittir’ yazınca herkes yasalar önünde eşit olmuyor. Birkaç hafta sonra hükümetin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uyum bağlamında hazırladığı ‘İnsan Hakları Eylem Planı’ yayınlanınca göreceğiz, eşitliği bozan, ayrımcılık dayatan ne çok yasamız, yönetmeliğimiz var aslında.
Ama diyorum ya yasaları düzeltmek daha kolay. Esas zoru toplumsal eşitsilikleri gidermek...
Büyük şehirlerde yaşıyoruz; etrafımıza bir bakalım: Bugün ‘ucuz’ işgücü dediğimiz kesimin neredeyse tamamı Kürt. Yolda canı burnunda bir şey taşıyan motosikletli kurye Kürt, inşaatta çalışan Kürt, çöp toplayan taşeron şirketin sigortasız işçisi Kürt.
30-40 yıl önce Almanya’daki Türkler neydiyse, bugün İstanbul, Ankara gibi şehirlerimizdeki Kürtler de o.
Bunun nedenini hiç merak ettiniz mi?
Paylaş