Paylaş
“Türk milleti kavramı Anayasa’da kalmalı...”
Diyenlerden biri Prof. İlber Ortaylı...
Hadi bakalım şimdi İlber Ortaylı’ya “Irkçı” deyin.
O sıfat ona uyar mı bakalım...
Hadi bakalım Prof. Halil İnalcık’a “İlkel milliyetçi” lakabı takın.
O lakap ona yapışır mı bakalım.
Ya Hasan Celal Güzel...
28 Şubat döneminde hapse girmeyi göze almış bir insana...
Hadi bakalım ona “Faşist” deyin...
Demenizle olur mu bakalım.
Daha ilk gün çıkıp, “Eğer barış yapacaksak, Türklerin hassasiyeti de dikkate alınmalı” dediğim zaman neler demişlerdi.
Ne faşistliğim, ne ırkçılığım, ne şuyum, ne buyum kalmıştı.
Öyle bir hava yaratılmıştı ki, daha önce “Türk hassasiyeti”nden, “Türk sorunu”ndan söz eden bazı yazarlar bile tırsmış, “Evet biz de söylemiştik ama o manada değil” gibi tevillere girişmişlerdi.
Buyurun geldiğimiz nokta ortada...
Bunlara bakıp umutsuz mu olacağız...
Hayır, asla.
Başbakan Erdoğan cesur adımlar attı.
Kendi payıma bu adımları sonuna kadar destekliyorum.
Desteklemeye de devam edeceğim.
Ama bunu yaparken, “Aman barışa zarar veririm” diye, kendimce yanlış gördüğüm şeyleri yazmaktan da vazgeçmeyeceğim.
Çünkü bu barışın adı “Kandil-MİT protokolü” değil.
Bu barışın adı “Kürt barışı” da olamaz.
Eğer gerçek barış olacaksa, adı “Türkiye barışı”dır.
O barışı da bütün Türkiye’nin yapması, içine sindirmesi gerekir.
Yani, yeni Türkiye’nin anayasası İmralı tarafından yazılamaz.
Kandil’de de yazılamaz.
Yazılacağı yer Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.
Bu ‘barış’ı da, bu ‘anayasa’yı da bütün Türkiye tartışacak, herkes fikrini söyleyecektir.
Bakın, sadece Türk değil, Kürt tarafında da itirazlar yükselmeye başladı.
Bunlar barış sürecinin zayıflaması değil, tam aksine güçlenmesidir.
Birtakım insanlar konuşuyor ama dikkat ederseniz, ülkenin çok büyük kesiminde bir sessizlik hüküm sürüyor.
Siyasetçi ve köşe yazarı, bir milletin sessizliğini, “sessiz bir onay” olarak yorumlayabilir.
Ama sosyologlar, sessizliği siyasetçi veya köşe yazarı kadar kolay yorumlayamaz, yorumlamaz...
Kulak vermeye, duymaya çalışır...
Bana göre gerçek barış süreci, Nevruz günü Diyarbakır’da değil, 300 aydının yaptığı açıklamayla başlamıştır.
Günlerdir halay çekenler, şimdi biraz durup sessizlikten gelen bu sese de kulak verecek...
Türkiye barışı işte bu kakofoniden doğacak...
Anayasa milletin sözlüğü değildir
DÜN Milliyet’te Melih Aşık’ın köşesinde okudum.
Gazeteci Banu Avar geçmişte Fransa’nın ünlü siyasetçilerinden Patrik Deveciyan’la bir mülakat yapmış. Aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:
“Siz bir Ermeni olarak 1915 olayları hakkında ne düşünüyorsunuz?”
“Ben Ermeni değil, Fransız’ım.”
“Ama siz Ermeni kökenlisiniz.”
“Burası bir ulus-devlet ve ben de Fransız yurttaşıyım. Yani Fransız’ım.”
Bu konuşmayı okuyunca, Charles Aznavour’u hatırladım.
O da kitabında ailesi için, “Onlar Türk’tü” ifadesini kullanmıştı.
Şimdi Anayasa’da vatandaşlık tanımını tartışıyoruz.
Oradan “Türk” kelimesinin çıkarılması öneriliyor.
Bence, Anayasa’da, içinde etnik aidiyeti belirtmeyen bir vatandaşlık tanımı yapılabilir.
Ama bir milletin ortak dilini, anayasalar yazmaz.
O bayrağın adı hep “Türk bayrağı” olacaktır.
O milletin adı hep “Türk milleti” olacaktır.
İçeride bazılarımız böyle demese de, yurtdışında size hep “Türk” diye hitap edeceklerdir.
Nasıl biz onlara “Alman”, “İtalyan”, “Fransız” diyorsak.
Cumhurbaşkanı Gül de bir brakisefal Türk olabilir mi
BARIŞ süreci nezih manşetlerle devam ediyor.
Manşet şöyle:
“Brakisefal Türkler...”
Taraf gazetesi, “Anayasa’da Türk milleti” ifadesinin kalması için bir bildiri yayınlayan 300 aydın için bu ifadeyi kullanmış.
“Brakisefal” epeydir unuttuğumuz bir kavramdı.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde anlamı şöyle veriliyor: “Kafatasının genişliği ile uzunluğu hemen hemen eşit olan, kısa kafalı, kafa endeksi 80’in üzerinde olan...”
Bilimsel bir kavram ama, arkadaşlar nezih bir zekâyla bildiriyi imzalayan 300 kişiye, “Kafatasçı” demeye getiriyor.
Tabii altta da imzayı atan kişilerin isimleri.
Halil İnalcık, İlber Ortaylı, Hasan Celal Güzel ve başkaları.
Manşetteki “Brakisefal Türkler listesi eksik değil mi?”
Mesela Cumhurbaşkanı Abdullah Gül...
Taha Akyol’a CNN Türk’te ne demişti?
“1924 Anayasası’ndaki ifade kalabilir...”
Bugünkü Türkçeyle o madde ne diyordu:
“Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese Türk denir”.
Bu durumda?
Cumhurbaşkanı için de bir brakisefal manşeti atılmalı mı?
Türk-Kürt federasyonu nereye kadar gider
ABDULLAH Öcalan’ın Nevruz konuşmasındaki en stratejik bölüm, “Büyük Türk-Kürt devleti” projesiydi.
Mümkün mü? Bilmem.
Tarih iki etnisiteli devletlerin pek yaşamadığını gösteriyor:
AVUSTURYA-MACARİSTAN İMPARATORLUĞU Adı öyleydi ama yöneten Viyana’ydı.
Büyük Savaş’la çöktü.
ÇEKOSLOVAKYA Çek ve Slovak etnisitelerinden oluşuyordu.
Yaşamadı. Barışçı bir yolla el sıkıştılar.
BELÇİKA Flaman ve Valonlardan oluşan Belçika, dağıldı dağılacak.
Ayrışma her gün biraz daha büyüyor.
Bunlara bakınca şunu düşünüyorum:
“Büyük Türk-Kürt devleti” büyümenin değil, tam aksine bölünme ve küçülmenin ilk stratejik startıdır. Belki de en doğrusu budur...
Paylaş