Paylaş
Milli Yemin anlamına gelen Misak-ı Milli, Osmanlı Mebusan Meclisi’nin 28 Ocak 1920’deki gizli oturumunda kabul edildi, 18 Şubat günlü oturumda Edirne Mebusu Şeref Bey’in önergesiyle “bütün cihana ilan” edildi. Bu tarihi ve milli belgeyi kabul ve ilan eden, Meclis’teki Felah-ı Vatan grubudur; hepsini saygı ve rahmetle anıyorum.
Misak-ı Milli’ye eklenmiş bir harita yoktur; sınırın nereden geçeceği de şehir, dağ, tepe adları sayılarak belirtilmemiştir. Vatan coğrafyası ilkesel olarak tanımlanmıştır: Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918 günü ordumuzun bulunduğu hattın “dahil ve haricinde” bulunan ve emel birliğine sahip, birbirinin hukukuna saygılı insanların coğrafyası...
Arap çoğunluğun bulunduğu yerler Misak-ı Milli haricindedir. 1912’de kaybettiğimiz Ege adaları da Misak-ı Milli’nin dışındadır.
MUSTAFA KEMAL’E GÖRE
Mustafa Kemal Paşa, ilk defa 1 Mayıs 1920’deki Meclis konuşmasında ve son defa 30 Ocak 1923 tarihli açıklamasında olmak üzere, çeşitli beyanlarında Musul vilayetini dahil ederek Misak-ı Milli sınırlarını tanımladı:
“Bu hudut İskenderun körfezinin güneyinden, Antakya’dan, Halep ile Katma istasyonu arasında Carablus köprüsünün güneyinde Fırat nehrine ulaşır. Oradan Deyrizor’a iner, oradan doğuya uzatılarak Musul, Kerkük ve Süleymaniye’yi içine alır.”
İşte buna göre Türkiye haritası:
Bu haritanın gerçekleşemeyeceği Lozan görüşmeleri sürerken Şubat 1923’te anlaşılmıştır. Ondan sonra Gazi’nin de İsmet, Rauf ve Karabekir’in de böyle konuşmaları yoktur. 1926’da bugünkü sınırımız kesinleşmiş, Cumhuriyet, yeni nesillere Misak-ı Milli ve vatan olarak bugünkü sınırlarımızı öğretmiştir.
EMPERYALİST PLAN?
Türk milliyetçilerinde bir “Kerkük” hissiyatı mevcuttur; Misak-ı Milli’ye hâlâ bu gözle bakanlar da vardır.
Kürt milliyetçileri ise bu geniş anlamdaki Misak-ı Milli’yi, zihinlerinde Kuzey Irak’ı da içine alan Türk-Kürt federasyonunun coğrafyası olarak gördükleri için vurguluyorlar. Öcalan’ın “demokratik konfederalizm” dediği de özünde böyledir.
Mustafa Kemal, yukarıya aldığım sözlerinin devamında “bu hudut ordumuz tarafından silahla müdafaa olunduğu gibi aynı zamanda Türk ve Kürt unsurlarıyla meskûn vatan parçasıdır” diye konuşmuştu.
Bugün İsmail Beşikçi gibi ideologlara göre, Mustafa Kemal “Kürdistan’ı parçalamak için emperyalistlerle anlaşarak” bugünkü Irak sınırını çizmişti! Halbuki Musul için savaşın eşiğine gelinmiş ve tabii İngiltere ile savaş göze alınamamıştı. Karabekir’in dediği gibi, orduyu İzmir’den Musul’a yürütmek, İzmir’i tekrar tehlikeye düşürürdü.
SINIRLAR DEĞİŞMEDEN
Milletlerin “kutsal kurucu metinler”e ihtiyacı vardır, Misak-ı Milli bizim için öyledir. Ve, Misak-ı Milli’nin yorumunu tarih geçen doksan yılda yapmıştır, bu, bugünkü Türkiye’dir.
Ben hiçbir zaman Musul’u, Kerkük’ü alalım diye bir duyguya kapılmadım. Bugün de Irak Kürdistanını veya Azerbaycan’ı ya da adaları katarak büyüyelim diye bir hayalim yok. Bu tür yayılmacı (irredantist) politikalar büyük yıkımlara yol açar. Herkes ülkesinde mutlu ve güçlü olsun.
Bütün çevremizle ilişkilerimizi geliştirelim, vizeler kalksın, Türkiye’deki bir ilden öbürüne gider gibi gidip gelelim. Ama sınırlar, yani devletlerin egemenlik coğrafyası değişmesin. Benim “Büyük Türkiye” mefkurem, bugünkü sınırlarımız içinde iktisaden büyümektir, kültürümüzü evrensel düzeye çıkarmaktır, uluslararası bir güç haline gelmektir. İktisat, kültür, demokrasi ve hukuk alanlarında bugünkü topraklarımızda bir Fransa, bir Almanya gücüne ulaşmaktır.
SON DAKİKA: İsrail, Türkiye’den özür diledi, tazminat ödemeyi kabul etti. Bu Türkiye için büyük bir diplomatik başarıdır. Artık Türkiye ile İsrail ilişkileri hızla geliştirilerek eski düzeyine ulaşmalıdır.
Paylaş