Paylaş
Bu işin nedenini araştırdığımda, bir süredir ekonomi yönetiminde yeni katılım bankası ihtiyacı üzerinde kafa yorulduğunu gördüm. Buna karşılık somut bir hazırlık olmadığını ama önümüzdeki günlerde çabaların artacağını öğrendim.
Bu fikrin altında yatan nedenin ‘Mevcut katılım bankalarının hem yönetim hem de büyüklük olarak yetersiz kalması’nın olduğunu öğrendim. Öğrendiğim kadarıyla Ankara’da mevcut katılım bankaları için şöyle bir görüş hakim:
Mevcut katılım bankalarının çoğu yabancı kaynaklı, arap sermayesine dayalı. Bunlar Türkiye’deki katılım bankalarını, biraz da bilinçli olarak büyütmek istemiyorlar, daha çok ana ülkeye bağlı işlem yapmak için kullanıyorlar.
Sermayesi Türk olan katılım bankalarının ise daha çok ‘grup çıkarı’ adına çalıştıkları, kendi mensupları veya cemaat işleri için bankayı kullanmakla yetindikleri görüşü hakim. Bu görüşte bazı cemaatlere bağlı oldukları için son dönemde tepki görmelerinin etkisi var mı, bilinmez.
Hemen hepsinin yönetimlerinin yetersiz olduğu düşünülüyor. Katılım bankacılığı konusunda dar bir grubun hakimiyetinin bulunduğu, hep kendi adamlarını bu bankaların yönetimlerine getirerek, yönetimin geliştirilmesinden çok belli bir grubun yönetimde kalmasının gözetildiği fikri hakim.
Özellikle Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın, birçok açıdan katılım bankalarının biraz daha gelişmesini, büyümesini istediği söyleniyor. Bu açıların başında Hazine’nin borçlanmasına yardımcı olunması da geliyor. Ekonomi yönetimi Hazine’nin çıkarmayı planlayıp bir türlü başaramadığı islami bono denilen, sukuk borçlanma kağıtlarını çıkaramadı. Bunun bir nedeni olarak da işin asıl sahibi olması gereken katılım bankalarının yönetimlerinin yetersizliğini, bu kağıt için pazar bulamamalarını görüyor. İslami bononun ötesinde mevcut Hazine kağıtlarına olan katılım bankası talebinin de çok az olduğu düşünülüyor. Dolayısıyla yeni katılım bankaları kanalıyla hem mevcut bankaların yönetimlerinin rekabete açılıp daha verimli çalışmaları, hem de Hazine’ye daha fazla katkı yapmaları amaçlanıyor.
ZİRAAT VE HALK ADI OLMAMALI
Bu arada Babacan’ın ‘tasarrufların artırılması’ üzerinde ciddiyetli durduğunu, bireysel sigorta gibi tasarrufu artırıcı yöntemleri denediğini hatırlatan yetkililer, ‘Babacan, hala muhafazakar kesimin tasarruflarının çekilemediğini, dolayısıyla yeni katılım bankaları ve gelecek rekabet sayesinde, toplam tasarrufların daha da artırılmasının mümkün olduğunu düşünüyor’ diyorlar.
Peki, Babacan’ın, ekonomi yönetiminin kafasında bunların nereye kadar büyütülmesi var? Bir yetkili son dönemde katılım bankalarının sistem içindeki payının arttığını ama bunun yeterli olmadığını söyleyerek, ‘Babacan’ın kafasında bu payın yüzde 7 civarına çıkması var. Daha fazlasını da toplam sistemin sağlığı açısından istemiyor’ şeklinde konuştu.�
Bu arada İstanbul Finans Merkezi hedefi içinde, bölgenin katılım bankalarının da merkezi olmasının, amaçlar içinde olduğunu söylemek gerekir.
Katılım bankacılığının ‘faizsiz bankacılık olduğu’nu biliyoruz. Yani ideolojik bir yanı var. Ancak Babacan’ın bu işe el atmasının ardında ideolojik neden olduğunu sanmadığımız için, bu gerekçeler doğru olarak kabul edilebilir.
Ancak Ziraat Bankası ve Halk Bankası’nın adıyla katılım bankası kurulması fikri bence çok yanlış. Bu markalar, bu birikim, katılım bankacılığı gibi marjinal algılanacak isimlerle birlikte anılmamalı, asıl bankaların değerini düşürür.
Bu iş için bir sermaye gerekiyorsa, belki bu kamu bankalarının da katılımıyla özel sektör de içine katılarak yeni bir katılım bankası ya da
bankaları kurulabilir. Bence kamu bankaları, bir de ideolojik algı yaratacak işler içinde olmamalı.
Paylaş