Paylaş
Ağızdan bir çıktı mı kutsal bir ifadeye dönüşür.
Gıkınızı bile çıkaramazsınız.
Mesela son günlerde sık sık işittiğimiz şu laf:
“Türkiye Kürtlerle büyüyecek...”
Farkında mısınız, hiç tartışamadık.
Kimse, “Gerçekten büyür mü” diye sormaya cesaret edemedi.
Çünkü konjonktür malum.
Aman süreci bozmayalım abi...
İyi bozmayalım da biraz konuşalım.
* * *
Ben bu lafla neyin kastedildiğini anlamış değilim.
Diyorsanız ki...
“Kürt sorununu çözen Türkiye bölünmez, büyür...”
Doğru ama şartı var...
Bu işin sonunda, adı konulmamış bir federasyona doğru gidiş varsa...
Bilin ki Türkiye büyümez, bölünür.
Fiziki coğrafyası olmasa bile manevi coğrafyası bölünür.
Ama bunun sonunda Türkler artık Türklükleriyle afra tafra atmayacak, Kürtler de, son yıllarda fazlasıyla yaptıkları gibi, Kürtlükleriyle afra tafra atmayacaksa...
Yirmi birinci yüzyıla yakışan vatandaşlar olarak, tek hedefimiz daha müreffeh bir Türkiye, gerçekten demokratik bir ülke olacaksa...
Kimse kendi aidiyetini, kendi inancını bir meziyet, bir üstünlük böbürlenmesi haline getirmeyecekse...;
Evet Türkiye büyür.
Çünkü insanı büyümüş olur.
Ama aksi olursa, “Anlaştık” diye attığın imzanın miadı bir yıl geçmeden dolar.
* * *
Fakaaat...
“Türkiye Kürtlerle büyüyecek” diyenlerin bu cümleye yüklediği fazladan bir mana daha var.
Son günlerde bir bakanımızın ağzından yine Osmanlılık babalanmaları işitmeye başladık.
“Kürtlerle meselemizi çözersek, Misak-ı Milli asıl
o zaman gerçekleşir” diyorlar.
Ne demek istedikleri de çok açık.
Malum Kerkük-Musul kızılelması...
Kuzey Irak’taki, hatta Suriye’deki Kürtler de Türkiye’ye katılır senaryosu...
Hatta Basra ile Şam... Neden olmasın, hazır haritalar yeniden çiziliyorken...
* * *
Benim fikrim ise şu:
Böyle bir şey olursa Türkiye büyümez, küçülür...
Sınırları büyürse, iç sorunları da büyür. O büyüklüğü hazmedemez.
O yüzden bırakın bu büyüme laflarını, şu an kendi ülkemizdeki Kürtlerle barışalım.
Hiçbir şeyi takmadan şu süreci tamamlayalım.
Kan dursun, herkes insanca yaşasın.
Arkadaş, biz bize yeteriz...
Bu ülkenin Ortadoğu’da yeterince toprağı, nüfusu ve sorunu var.
Daha fazla Mezopotamya gerekmez...
Milli iradeyi artık palyaçolar temsil ediyor
BU haftaki Economist dergisinin kapağına bittim.
Dergi kapağa, İtalya’daki seçimlerde yüzde 30 oy alan Berlusconi ile yüzde 25 oy alan eski komedyen Beppe Grillo’nun fotoğraflarını koymuş.
Manşetine de şunu yazmış:
“Send in the clowns.”
Anlamı, “Palyaçoları takdim ediyoruz” veya “Palyaçolar geliyor.”
Frank Sinatra ve Barbara Streisand’dan dinlediğim harika bir caz parçasıdır.
Ama en çok, Muppet Show’da, balkonda oturan iki huysuz ihtiyarın sunduğu Judy Collins versiyonunu severim.
* * *
“Milli irade” deyip yüzde 51 ile her şeyi yapacağına inanan bir seçilmişlik kavramından mustarip olduğum için, Economist’in “Sandıktan palyaçolar çıktı” anlamına gelen bu manşetine bittim.
Daha doğrusu, kutsal demokrasi sandığından palyaçoların da çıkabileceği fikrine bittim.
Düşünseniz ya...
İkisinin oyu yüzde 52...
“Artı 2 puanla milli irade temsilciliği...”
* * *
Türklükten istifa ettiği için, şimdilik tek kimliği “Akdenizlilik...”
Ve Akdeniz seni seviyorum.
Ey harika denizim, sandıktan palyaçoları da çıkardın ya...
İşte kendini Allah sanan siyasetçilere yapılabilecek
en güzel nanik...
* * *
Ama palyaço deyip de geçmeyin.
Neden burunlarının ucuna kırmızı topları takarlar bilir misiniz?
O burunlar uzayıp da yalan söylemesin diye.
Economist “Palyaçoların söylediği doğru şeyler de vardır” diyor.
Mesela Beppe Grillo, İtalya’da siyasetçilerin çok fazla ücret aldıklarını ve yolsuzluğa gömüldüklerini söylüyor.
Eee yalan mı...
Silvio Berlusconi ise İtalya’nın sadece kemer sıkma politikalarıyla ekonomik krizden çıkamayacağını söylüyor.
Yalan mı...
* * *
Bize gelince...
Biz de de söylenecek epey doğru birikti de söyleyecek bir palyaçomuz yok...
Umut önümüzdeki seçimlerde... Ve bir Akdenizli olarak önümüzdeki seçimde oyum palyaçolara...
- Bu yazıyı, Posta Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve sevgili dostum Rıfat Ababay’a armağan ediyorum.
Biliyor musunuz dünyada tanıdığım en büyük sirk uzmanıdır. Ben de küçüklüğümde İzmir Fuarı’nda seyrettiğim Apollo ve Medrano sirklerinden beri sirklerin hayal dünyasını içinde taşıyan bir çocuğum. Palyaçolardan hem korkarım, hem de çok severim. Fellini gibi yani...
Paylaş