Öcalan’la görüşmek

3dk okuma

SORULAR alıyorum, hem Öcalan’ın ben merkezli, otoriteryen bir kişilik olduğunu yazıyorsun, hem süreç devam etmeli diyorsun, niye?

Haberin Devamı

İki sebepten: Öcalan’la görüşerek Kürt meselesini silahlı zeminden demokratik zemine çekmeye çalışmak reel politiğin bir gereğidir...�
İki, Öcalan’ın bilinen kişiliği görüşmeye engel değildir, hatta eğer “ego”sunun yönünü silahtan demokrasiye çevirirse bu herkes için iyi olur.

Reel politik

Görüşmelere karşı çıkanlar şu maddi gerçeği görmelidir: Takrir-i Sükunlar, sıkıyönetimler, işkenceler, son otuz yılda otuz bin PKK’lının öldürülmesi ve beş bin şehit vermiş olmamız bu sorunu çözmedi. Aksine, sorun yaygınlaştı, derinleşti.
Adeta evrensel bir kanundur, “kan ve silah”, sağcı olsun, solcu olsun, bu tür hareketlerde büyüleyici bir etki, hatta mistik bir adanma duygusu yaratıyor. Eğer “kan ve silah” aradan çıkarılırsa, birdenbire değil, zaman içinde bu duygular normalleşme sürecine girer. Duygular kaybolmuyor ama sakinleşiyor. Ondan sonrası demokratik ve sosyolojik süreçlere, yani Türkiye’nin ne ölçüde entegre bir toplum olduğuna bağlı olacaktır.

Haberin Devamı

Öcalan faktörü

Öcalan, Kürt hareketinde bir “kült”tür; yani taparcasına kutsanmaktadır. “Önderlik” diye yüceltilen, emirleri mutlak sayılan totaliter bir kült... Duran Kalkan ve Behoz Erdal gibi “devrimci halk savaşı” tutkunları bile “önderlik” deyince lafı dolandırmaya başlıyorlar...
Görüşmeler yoluyla silah bırakılması sağlanacaksa, bunun Öcalan’la mümkün olacağı açıktır.
Peki, Öcalan kendisine bu “kült” durumunu kazandıran “kan ve silah”tan vazgeçer mi?
Bu sorunun cevabı, 3 Ocak’ta adaya giden Ahmet Türk ve Leyla Akat’a Öcalan’ın söylediği şu sözlerdedir:
“Yaşlanıyorum, ölmeden barışı görmek isterim”.
Bu sözler, cezaevinde çürümek yerine, “ölmeden” yeni bir işlev ve sıfat kazanma dürtüsünün ifadesidir.

Kendine bakışı

Bütün benzerleri, bütün totaliter liderler gibi Öcalan da megalomanik bir kişiliğe sahiptir, kendi gözünde de kendisi “kült”tür. Şu satırları onun bir kitabından aktarıyorum:
“Tarihsel büyüme ve büyüklük, benim İmralı’daki gerçekliğimi paylaşmaya ve temsil etmeye şiddetle bağlıdır... Kendimi abartmayı sevmiyorum. Ama kıyaslamalar için İsa, Paulus, Muhammed, Lenin, Stalin vb. sonrası örnekleri sık sık gözden geçirmede yarar vardır...
Halen devletin, PKK’nin ve halkın yükünün yüzde 90’ını ben kaldırıyorum...”
(Halk Cumhuriyeti’ne Doğru, cilt II, sf. 271)
Kendisini böyle gören bir kişilik cezaevinde çürümek yerine, “ölmeden” farklı bir düzleme geçmek ve “silah bıraktıran adam” gibi yeni bir sıfat kazanmak istiyor. Bunun bu tür kişilikler için psikolojik cazibesi açıktır.

Haberin Devamı

‘İleride’ ne olur?

Öcalan kamuoyunda da bu yönde bir izlenim yaratmak istiyor. Ölüm oruçlarına son vermesi bunun bir pratiğiydi.
İmralı’da Sırrı Süreyya, “Kürt” kavramının anayasaya girmesini Kandil’in istediğini söylediğinde Öcalan şu cevabı veriyor:
“Şu anda yasa dayatırsak büyük alerji yaratabilir. İleride olabilir... Ulus aidiyeti ile devlet aidiyetini karıştırmayın.”
Öcalan “demokratik özerklik” dediği totaliter projeyi de çekmiştir.
Evet, “İleride olabilir” diyor! Fakat silahsızlanma sağlanırsa “ileride” Türkiye’nin dinamikleri farklı olacaktır. Terör biterse Türkiye’nin kazanacağı dinamizmi düşünün...
Özetle; kan ve silah çözüm değil, hatta ayrışmayı derinleştiriyor. Kansız ve silahsız bir düzleme geçmek için Öcalan’la görüşülmesi tabiidir. Onun bu yönde bir psikolojik arayış içinde olmasını da teşvik etmek lazım. Şiddet derse şiddetle eleştirilmeli, silahsızlanma derse teşvik edilmeli.

Yazarın Tüm Yazıları