Paylaş
Oysa onun kimselere bugüne kadar anlatmadığı, Türk filmlerini aratmayacak, romanlara konu olacak bir hayat hikayesi var. Hüseyin Aslan doğup büyüdüğü hayatının en zor günlerini geçirdiği memleketi Uşak’ta üvey anne ve dede işkencesinden yoksulluğa, aç gecelere kadar “film gibi” denilecek hikayesini Hürriyet Ege’ye anlattı. Annesinin ilk eşinin vurulduğu kara günle başlayan hikayeye gelince...
Annemin kayınpederi güne beni döverek başlardı
“Annem Uşak’ın Aktaş köyünde evlendirilmiş. Evlendiği eşi Hüseyin, köyün tahsildarının oğluymuş. O dönemler kan davası, mal davası daha çokmuş. Bir tarla alacak vereceği yüzünden Hüseyin öldürülmüş. Annem 6 aylık bebeği Melek’le kalmış. Köyün ağası gibi olan kayınpederi, oğlundan tek kalan torununu da kaybetmemek için annemi, içgüveysi alınacak biriyle evlendirmek istemiş. O günlerde askerden yeni gelen ve köyde çobanlık yapan babam kimsesi de olmadığı için bu evliliği kabul etmiş. Evlenip annemin kayınpederinin evinde yaşamaya başlamışlar. Ben doğduktan sonra babam oradaki o baskıya dayanamayarak Uşak’a gitmeye karar vermiş. Ancak annem ve ablam Melek’in babamla gitmesine izin vermemişler. Annem köyde, babam Uşak’ta kalmış. Babam Emlak Kredi Bankası’nda önce odacı olarak çalışmaya başlamış. Annemi ısrarla yanına almak için çok uğraşmış. Ancak her seferinde köyden eli boş dönmüş. Zorla, baskıyla, tabanca, tüfekle köye girmesine bile engel olmuşlar. Her geldiğinde köy girişinde kavga yaşanmış. Babam gittiğinde iki yaşlarındaymışım. Babam gittikten sonra ilk eziyetleri de yaşamaya başladım. Annemin kayınpederi beni her sabah bir bahane, bulur annemin gözü önünde döverdi. Hatta o sahne gözümün önünden hiç gitmez... Bir atı vardı. Atıyla akşamüstü döndüğünde, benim görevim o atın terini soğutmaktı. Eğer atın teri tam soğumamışsa bir daha dayak!”
Üvey annem sokağa atardı donmaktan komşular kurtarırdı
Hüseyin Aslan, okul çağına geldiğinde, babasının onu köye tekrar almaya gittiği zamanı ve asıl işkencesinin başladığı dönemi anlatırken zorlanıyor...
“6 yaşlarındayken babam evleniyor. Okul çağı da gelince bir şekilde annemin kayınpederini ikna ediyor ve beni Uşak’a yanına alıyor. Bu arada yeni eşinden de çocukları oluyor. Köyde yaşadığım o işkenceyi eziyeti, bu defa babamın evinde yaşamaya başladım. Babamın eşi gerçekten insafsız, acıma duygusu olmayan bir anlayışla, bir düşmanın bir köleye yapmayacağı işkenceyi yaptı. Ben hiçbir zaman onlarla aynı sofrada yemek yiyemedim. Beni sofraya oturtmadılar. Onlardan kalan artıklar, bozuk yemekler benim önüme konurdu. Yemezsem dayak, işkence! Konu komşu acır, onlar kurtarırdı. Babam bankada memur olduktan sonra Spor Toto kuponlarını her Perşembe Ankara’ya götürürdü. İşte o gün işkencenin en büyüğünü görürdüm. Çocuklarının bezlerini bile karda, kışta üvey anne bana çeşmede yıkatırdı. Her seferinde de beğenmediği için döverdi. Geceleri karda sokakta bırakırdı. Evin kurbanlık koyunlarını bile ben otlatırdım. Babamın yine böyle gittiği kış günü birine verdi ve gecenin bir yarısı annemin evine gönderdi. Annem de o zamanlar evlenip, Uşak’a yerleşmişti ama yıllardır görmüyordum. Onun da yeni çocukları olmuştu. Annem yeni eşinden çekinip beni eve almadı. Sokağın bekçisiyle geri gönderdi. Üvey annem de kabul etmedi. Ve ben sokakta kaldım. Donma tehlikesi geçirdim. Annen sağ, baban sağ ama sanki yoklar, seni istemiyorlar. Bu böyle devam ederken sonunda tümüyle evden attılar beni. Babamla gidip bir ev kiraladık. Tesadüfen de annemin yeni eşiyle oturduğu evin karşısındaydı. 13-14 yaşlarındaydım. Öz annemin evinin karşısında kirada oturmak zorunda kaldım. Eşinden 3-4 çocuğu var, onlara bakıyor, ben karşıda tek odada oturuyorum. Böyle acı... Çalışmaya başladım. Her ihtiyacımı kendim karşılıyorum. Annemin ilk eşinden olan ablam çamaşırlarımı saklı gizli yıkayıp ütüleyip getirirdi.”
Çalıştığım matbaada yatıp kalkardım
O günlerde çalışmaya başladığı matbaanın hayatının dönüm noktalarından biri olduğunu da ekliyor Aslan ve mürekkep kokusuyla tanıştığı ilk günleri şöyle anlatıyor:
“Gazete çıkarılıyordu matbaada. Öz annemin evinin karşısında yaşamak zoruma gidince Denizli’de bir matbaada iş bulundu. Oraya gittim ve 2-3 sene matbaada yatıp kalktım. Askerlikten sonra Uşak’a döndüm ama babam İzmir Narlıdere’ye taşınmış. Ben de İzmir’e gitmeye karar verdim. Hedeflerim, başarmak istediklerim vardı. Demokrat İzmir gazetesinde çalışmaya başladım. Bir taraftan da akşamları da çalışıyordum. Karaborsa sigara bile sattım. Nişanlanacağım zaman biriktirdiğim paraları idare etsin diye babama verdim. O ise para belki yetmez diye, bana beş senet imzalattı. Düğün izninden döndüğümde işten çıkarıldığımı öğrendim. Bir süre sonra Yeni Asır’da iş buldum. Orada çalışırken eşim doğum yapacaktı. Türkiye Gazeteciler Sendikası tüm iş yerlerinde örgütlüydü. Oğlumun doğduğu gün bana sendikanın genel kurulunda yönetim kurula seçildiğimi söylediler. Hiç alakam yokken bir anda kendimi sendikada buldum. Üç günlük doğum izninin sonrasında döndüğümde ise yine işten çıkarıldığımı öğrendim. ‘Sendikalı istemiyoruz artık. Eğer istifa edersen çalışmaya devam edersin, etmezsen çalışamazsın’ dediler. Gazeteye girdim. O ana kadar ‘Fazla mesaimizi, hakkımızı alamıyoruz’ diyenler, beni tanımamazlıktan geliyor. İçeri girdim, muhasebeye sendikadan istifa etmeyeceğimi söyledim. Oradan çıkınca ne yapacağımı bilmiyordum. Ama yine de o insanların içinde çalışamayacağımı düşündüm. Eğer ben o gün sendikadan istifayı tercih etseydim hayatım bambaşka olacaktı. Ve ben sendikaya devam ettim.”
İnsanlar ev sahibi olunca ben mutlu oluyorum
İşten çıkarılması hayatında yine bir dönüm noktası olmuş... “Tercüman gazetesine girdim. Sendikada devam ettim, sonuçta başkanı oldum. Sendika başkanlığı bana çok şey öğretti. O zaman gazetenin temsilcisi şimdi de Ege-Koop Danışma Kurulu üyemiz olan Öcal Uluç çağırdı. ‘Ege-Koop adı altında bir kooperatif kuruluyormuş bizden de kooperatif kurmamızı istiyorlar’ dedi. Beni zorla ikna ettiler. Aradan bir yıl geçti. Ege-Koop’un genel kurulu yapılacaktı. Bu kez de ‘Basını temsilen bir isim istiyoruz’ dediler. Yapamayacağımı söylesem de yine ikna ettiler. Ve Ege-Koop yönetim kuruluna seçildim. Böylece Ege-Koop’a adım atmış oldum.”
Ege-Koop’un bugün 100 bin kişinin yaşadığı projeler geliştirdiğini, ancak bunun onun için çok daha farklı anlamı olduğunu ise şu sözlerle aktarıyor:
“Evim, yuvam olmadı. Ege-Koop sayesinde özellikle hiç evi olmayan biri ev sahibi olursa beni çok mutlu eder. Asla kindar bir insan olmadım. Annemle uzun süre görüşemedik. 15 sene önce kaybettim. Babamı şimdi eşi terk etti yaşlanınca. Ben babamın her isteğini yaparım. Ama sanırım benim yaşadıklarımı başka bir çocuk yaşasaydı delirirdi. Ben sadece sabrettim, hep sabrettim.”
Paylaş