Paylaş
Çok bilinen bir şey: Önce biliminiz olacak, sonra o biliminizi mühendisleriniz aracılığıyla teknolojiye, özgün tasarıma çevireceksiniz. En sonunda da girişimcileriniz o özgün tasarımları dünyaya satacak.
Biz kendi tarihimiz boyunca aynı hatayı yaptık. Bilim yerine teknolojiyi istedik, onu doğrudan satın alabileceğimizi sandık, mühendisleri bilim üreten insanlar sandık.
Osmanlı’nın açtığı ilk ‘üniversite’lerin mühendis mektepleri olması boşuna değildi.
Bilimsel düşünceyi, bilimsel devrimin ne olduğu tam olarak kavrayamadığımız veya kavramak istemediğimiz için, bizi bilimden çok sonuçları ilgilendirdi.
O yüzden mühendis mektepleri açtık.
Doğrusunu söylemek gerekirse Cumhuriyet’e kadar bu ülkede gerçek anlamda bilim yapılmadı. ‘Gerçek anlamda bilim’den kastım da, deneye dayalı, araştırmaya dayalı, eski bilgileri tekrardan ibaret olmayan, yeni bilgi yaratan bilim.
Dün yazmaya çalıştım, bugün Türkiye bir bilim patlamasının eşiğinde gibi duruyor. Üniversitelerimiz temel bilimler alanında çok sayıda araştırma projesini yürütüyor. Bunların meyveleri de çıkıyor. Şimdiden yayınlanan makale sayılarında ciddi artışlar var.
Bundan beş altı yıl önce hükümetin devlet bütçesinden bilime pay ayırmaya karar verip bunu uygulamasının snuçlarını önümüzdeki yıllarda çok daha net biçimde almaya başlayacağız.
Ve bu sonuçları almaya başladığımızda esas iş başlayacak.
Çünkü cumhuriyet iyi kötü bilim insanı nesilleri yetiştirmiş, bir gelenek yaratmış, o nesillerin sonuncusu bugün kritik bir kütleye ulaşmış durumda. E, kaynak da var, araştırmalar da yapılıyor. Mutlaka bir şeyler çıkacak.
Çıkacak ama acaba aynı Cumhuriyet yeterli sermaye birikimini yaratabildi mi? ‘Sermaye’den kastım, hem para hem de beşeri sermaye. Yani girişimciler, mühendisler, tasarımcılar, sonra pazarlamacılar...
Umarım o da vardır, üniversitelerin aldığı ve alacağı patentler, ülke sermayesi tarafından ürüne dönüştürülür ve o ürünlerin katma değeri ülke içinde kalır.
İşte o zaman Türkiye bugün içine düşmüş gözüktüğü orta gelirli ülke olarak kalma tuzağından kurtulur, yüksek gelirli ülkelerin arasına tırmanabilir. Başka zaman ve başka türlü değil.
Devlet eliyle girişimci yaratmak
Türkiye, belki bütün gelişmekte olan ülkelere model oluşturabilecek bazı uygulamalar yapıyor.
Bu uygulamalardan bana göre en çarpıcısı, yüksek teknolojiye dayalı iyi bir fikri veya buluşu olan girişimci adaylarına devletin sermaye vermesi.
Bu yolla daha şimdiden birkaç yüz tane girişimci ortaya çıkarıldı bile, şirketler kuruldu, ürünlerin yurt içi ve dışında satışına başlandı.
Esasen Türkiye’nin belli başlı tekno kentlerinde inanılmaz şeyler oluyor, inanılmaz işler yapan gencecik şirketler büyük bir hızla büyüyor.
Ama sadece devletin sermaye vermesi yetmez; zaten ilanihaye sürdürülemez de. Bir an önce Türk sermaye piyasalarının bu duruma uyum sağlayıp potansiyel girişimcilere sermaye yaratması lazım.
‘En büyük 500 şirket’ baştan sona değişecek
Bu köşede dün yazmaya çalıştım, bugün için baktığınızda Türkiye’nin en büyük 500 şirketi arasında kendi bilimine, teknolojisine ve tasarımına dayanan ürünler üretip satan pek az şirket var.
İddia ediyorum, 10 yıl sonra bu manzara kökünden değişmiş olacak. Bugün daha kurulmamış, hatta belki ana girişimcisi henüz lise veya üniversite çağında olan yeni şirketler çıkacak, o ‘köklü’ şirketlerin ‘En büyük 500’ listesini alt üst edecekler.
Nasıl bir zamanların ‘mümessillik’ şirketleri ve onun sahibi ailelerden yurt içinde üretim ekonomisine uyum sağlayamayanlar birer birer yok olup gittiyse, bugün de kendi ürününü değil başkasının tasarladığı ürünü üretenler de ya yok olup gidecek ya da ekonomi içinde göreli ağırlıklarını yitirecekler.
Paylaş