Paylaş
Teorik düzeyden ve içerikten mahrum bir tartışma. Liderlerimizin artık sıradanlaşmış günlük kavgalarından biri!
‘AYAKLARIMIN ALTINDA’
Başbakan sadece Mardin’de değil, bölgeye seslenen her konuşmasında muhafazakâr değerleri vurguluyor. Rahmetli Özal da “Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın” diye konuşurdu, Kuran’dan bir ayettir bu.
Başbakan’ın söylediği “... ayaklarımın altında” sözü de Hz. Peygamber’in Veda Hutbesi’nden alınmıştır. Onu dinleyen kalabalıklar bunu biliyordur elbette.
Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde “asabiye” dediği kabilecilik, kavmiyetçilik dahil, puta tapma, tefecilik, fitnecilik gibi “cahiliye âdetleri”ni eleştirmiş, bunların kötü şeyler olduğunu belirtmek için “ayaklarımın altında” diye konuşmuştu.
ERDOĞAN VE MİLLİYETÇİLİK
Başbakan’ın Mardin konuşması, etnik milliyetçiliğe karşı bu ortak İslami değerlerin vurgulanmasıdır, amacının beraberlik duygularını güçlendirmek olduğu besbellidir. “Etnik milliyetçilik” terimini kullanarak eleştirmiş, sözünün devamında her türlü ayrımcılığın reddi anlamında “her türlü milliyetçilik ayaklarımın altında” demiştir. Bu cümleyi cımbızla seçip vatanseverlik anlamındaki milliyetçiliği reddettiğini söylemek siyasi istismardır. Erdoğan’ın belli bir tarif yaparak “ben de milliyetçiyim” diye konuşmalar yaptığını da biliyoruz.
AK Parti’nin bölgeden oy almasının siyasi önemini kim inkâr edebilir? Keşke CHP de oy alabilse.
ERDOĞAN VE SİNOP
Sinop’ta meydana gelen müessif hadiseyi bir alarm gibi görmeliyiz. Yüksek gerilim, hiç beklenmedik anda nelere yol açabilir! Devlet Bahçeli, öteden beri heyecanlı olan tabanına sükûnet ve sağduyu çağrısı yaptı; çok iyi...
Başbakan Erdoğan’ın “bunlar da bu ülkenin milletvekili” hatırlatmasını yaparak olayı eleştirmesi de çok iyiydi. Fakat Başbakan, Sinop olayını “CHP ve MHP tabanından oluşan grupların” yaptığını söyleyerek muhalefete yüklenmeyi de ihmal etmedi.
Toplumsal bir alarm niteliğindeki bu hadiseyi böyle particilik gözüyle takdim etmek, siyasi gerilimi daha arttırmaz mı? Partileri katmadan bu saldırıyı davranış olarak eleştirmek daha doğru olmaz mıydı?
Kürt meselesi olsun, anayasa yapmak için olsun iktidarın muhalefetle ilişkilerinde daha özenli olması gerekmez mi?
KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİ
Kimse Kürt milliyetçiliğini küçümsemesin, çözümün kolay olacağını da sanmasın! Mustafa Kemal Paşa 1926’da İngiliz Büyükelçisi Ronald Lindsay’e “kuşaklar boyu” bir zaman sonra Kürt milliyetçiliğinin ortaya çıkacağını söylemişti; 1970’lerdeki “Devrimci Doğu Kültür Ocakları”ndan beri büyüyen oranda bu sorunu yaşıyoruz; 1984’ten beri kan akıyor.
Üstelik öyle bir dönemdeyiz ki, Ortadoğu’da sınırlar kimlik depremleriyle sarsılıyor!
‘Çözüm’ derken herkesin muradı farklı olduğu gibi, “çözüm” neyse bir iktidar tek başına bunu yapamaz, ne kadar oy alırsa alsın...
CHP’den bakınca AKP’yi ve AKP’den bakınca CHP’yi aşağılamak kadar kolay bir şey yok! Bir tarafın yoğun alkışları coşku verirken öbür taraftaki öfkenin kabardığını fark etmiyoruz bile... Siyaset mekanizmasını böylesine kutuplaştırarak “çözüm için işbirliği” yapılması nasıl sağlanacak?
Onun için diyorum ki, milliyetçiliğin ne olduğu, ne olmadığı tartışmasından önce, bize lazım olan, iktidarın da muhalefetin de yapıcı bir dil geliştirmesidir.
Paylaş