Paylaş
Sahneye uvertür olarak çıkan “başka hayatlardan emekli”, yaşından yorgun kadın son şarkısını söylüyor. “Saçlarını boyatmış küllü sarı”:
“Dediler zamanla hep azalırmış sevgiler...”
Bir kaç alkışını alır almaz, garsonlar fırlıyor sahneye...
Göl kıyısındaki bahçenin betonu yer yer çatlamış 4-5 metrekarelik sahnesine halı seriyorlar. Bildik, desenli ev halısı... Belli ki patron evinden getirtmiş.
Ardından bembeyaz bir siluet beliriyor küçük sahnede.
Takımı, yeleği, gömleği, kravatı, çorabı, evde boyandığı belli olan ayakkabısıyla bembeyaz.
Başlıyor şarkılarına, hepsi damardan, hepsi hiç duymadığım...
* * *
Gariban bir masadan, artarda şampanyalar patlamaya başlıyor.
Garson bizim masaya da getiriyor şampanyaları... Üzerinde, “Akustik Şampanya: Sanatçı şampanyasıdır içilmez” etiketi var.
Sadece ses çıkaran gariban şampanyasının bir şisesi, bugünkü parayla 2-3 lira...
Siz de arzu eder, şampanya patlatırsanız Müslüm Baba masaya gelip sizin için söylüyor, bir şarkısını...
Jesti, mimiği, nağmesi, ezgisi, sesi-nefesi tümüyle kendi stiliyle.
Tarzın merkezine seyahat!
* * *
Garsondan, her yaz bir ay boyunca Ankara Gençlik Parkı’ndaki bu salaş, gariban “İçkili Aile Gazinosu”nda bedava sahne aldığını öğreniyoruz Müslüm Gürses’in...
Neden mi? O salaş mekanın sahibine sonsuz arkadaş vefası...
Sonra üç yaz daha gidiyoruz, Gençlik Parkı’ndaki içkili yerler kapatılana dek.
* * *
İşte, 10 yıl önce ben öyle “bildim” Müslüm Baba’yı.
Müslüm ile Muhterem’in 32 yıldır kendi deyimleriyle “bir ibadet gibi” süren sevdasına dair efsaneler öğrendim.
Onu tepeden tırnağa “ebedi kadın”ı Muhterem Nur’un giydirdiğini mesela...
Gürses’in üzerinden hiç çıkarmadığı beyaz “damat elbisesi”, sanki nikahsız-düğünsüz evliliğinin simgesi.
Hani, aşkla evlenen ama parası olmadığı için sevdiğine düğün yapamayan, beyaz damatlığını giyemeyen Goran Bregovic misali.
Şimdi ikisi de her konserinde beyazlar içinde çıkıyor sahneye. Çünkü, her konserleri bir düğün.
* * *
Bilen bildi, hisseden hissetti... Teoman, Bülent Ortaçgil, Sezen Aksu, Fikret Kızılok, Ajda Pekkan şarkılarını verdi ona. Bir de, Müslüm Baba söylesin diye...
Kendi tarzıyla, Bob Dylan’dan, Leonard Cohen’den Türkçe söylenmiş bluesrock şarkılarıyla da geldi gecemize.
“Kuşlar dalları sever, kanatlarsa uçmayı” dedi...
* * *
O “İçkili Aile Gazinosu”, o gariban şampanyası, o Akustik tarih oldu çoktan.
Müslüm Gürses ise üç aydır yoğun bakımda...
Kulağımda onun Temple of the King’i Türkçe nağmelediği satırlar:
“Birden gecem tutarsa /Güneşi çevir bana...”
Charles Bukowski, “Aptalca şeyleri stille yapmak tehlikelidir, ama tehlikeli şeyleri stille (kendi tarzınla) yapmak sanattır” der.
Ben öyle “bildim”, sevdim Müslüm Baba’yı...
Öyle de bekliyorum.
Paylaş