Paylaş
ÇÜNKÜ: Kamuoyunda oluşan merhamet ayaklanmasına bir karşılık vermek istedi... Vicdan yaralanmasına inceden merhem olmak istedi... “Bu kadar da olmaz” çıkışlarının hedefi olmaktan kurtulmak istedi...
Ziyaret etti.
ÇÜNKÜ: “Askeri vesayet” ile hesaplaşma süreci büyük ölçüde tamamlandı... Süreç tamamlandığı halde tamamlanmamış gibi yapmak istemedi... Ergenekon, Balyoz gibi davaların savcısı olma pozisyonunun bir anlamının kalmadığını fark etti...
Ziyaret etti.
ÇÜNKÜ: Necdet Özel’in Genelkurmay Başkanı olmasıyla birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri, muhafazakârlar açısından bir “tehdit” olmaktan çıktı... “Tehdit” oluşturacak komuta kademesi tasfiye edildi... Türk Silahlı Kuvvetleri, yeni statüko ile uyumlu hale geldi...
Ziyaret etti.
ÇÜNKÜ: Başbakan’ın kurduğu yeni düzende “güçlü devlet/güçlü ordu” denklemi, büyük önem taşıyor. Çok nüfuslu/çok güçlü bir ülke açısından ordunun önemi büyük... “Zulme uğrayan paşalar” tablosu, bu denklemi fena halde bozmaya başladı.
Ziyaret etti.
ÇÜNKÜ: Bazı liberal ve demokrat çevrelerin sandığı gibi Başbakan, son tahlilde “antimilitarist” bir siyasetçi değil... Başbakan, kendileri açısından “tehdit” olarak gördüğü “askeri vesayet”i yıktı... Liberal ve demokratlarla birlikte yürüttüğü tasfiye sürecinde askere karşı olumsuz bir hava oluşmuştu... Bu havayı tamir etmesi gerekiyor.
Bir iktidar yancısı olarak Dilek Hanif
MODACI Dilek Hanif, kapmış THY’den ballı işi...
Onlar ne istiyorsa, beş fazlasını vermek için uğraşıp duruyor.
* * *
Kapmış THY’den ballı işi...
Aferin almaya, hoşa gitmeye, yaranmaya çalışıyor.
Kısacası...
Gitmiş “tasarım kaygısı”...
Gelmiş “aferin alma kaygısı”...
Hal böyle olunca da...
O eteğin boru gibi olmasını ya da o kıyafeti giyen kadının soba borusuna dönüşmesini zerre kadar mesele etmiyor.
İşine bakıyor.
Rantına bakıyor.
Gelirine bakıyor.
* * *
Yaranacak ya...
Kabul edilebilir bir muhafazakâr şıklıkla yetinmiyor modacı Dilek Hanif...
Ya ne yapıyor?
Ölçüyü fazlasıyla kaçırıp gülünçlüğe ve zevksizliğe vardırıyor işi...
Peki yaranabiliyor mu?
Hayır!
Muhafazakârlar bile bu ölçü aşımını yadırgıyorlar.
İşte bakın:
Muhafazakâr Yeni Şafak gazetesi bile Dilek Hanif’in yeni hostes kıyafetlerini “Kabin ekibi mi, fasıl heyeti mi?” diye kafa bulan başlıkla değerlendiriyor.
* * *
Size bir şey söyleyeyim mi?
İktidarları “mutlak otorite” haline getiren...
Biraz da Dilek Hanif türü kraldan daha çok kralcı tutumlarıyla öne çıkan iktidar yancılarıdır.
Bakalım bu iş kimin üstüne kalacak?
BİR dönemin sonuna geldik.
-Artık Ergenekon’daki hukuki hatalara dikkat çekenlere “Vay Ergenekoncu vay” denilmiyor.
-Artık “Ama Balyoz’daki sahte CD’ler” falan diye kısık sesle itiraz edenlere “Vay darbeci vay” denilmiyor.
-Artık “İlker Paşa niye içeride?” diye soranlara “Az dur, sen de gireceksin içeri” diye tehditler savrulmuyor.
Çünkü konsept değişti, bir dönem sona erdi...
Artık “Tarih yargılar”, “Orduda savaşacak komutan kalmadı”, “Genelkurmay Başkanıma terör örgütü mensubu denemez” gibi cümleler geçerli.
* * *
Bu konsept değişikliğinin ardından şöyle bir sorunun çıkması mukadderdir:
Zulme uğrayanlar, mağdur olanlar, içeri tıkılanlar, tutuklananlar, hükümler giyenler...
Hepsi birden ayağa kalkıp soracaklar:
“Peki bize bunca zulmü kim yaptı?”
İktidar inceden yırttığına göre...
Bu iş kimin üzerine kalacak?
Şaka mı bu?
DUYDUNUZ MU?
CHP, Fransa’da değişik partilere seçim kazandıran bir Fransız iletişim şirketiyle anlaşmış.
Şirket uzmanları, CHP’lilere “Seçim nasıl kazanılır” diye tüyolar vermiş.
* * *
Fransız uzmanların söyledikleri şunlar:
Halka dokunun./Miting yapın./Seçmene mektup yollayın./Önce sol seçmeni güvenceye alın./Sonra sağa açılın./Kapı kapı dolaşın./Sandık başlarını sıkı tutun.
Hepsi birbirinden genel geçer, hepsi birbirinden klişe öneriler.
* * *
Olay şudur:
Türkiye gibi karmaşık, çetrefilli bir memleketin, en karmaşık, en çetrefilli partisi, Türkiye hakkında doğru dürüst iki dakika konuşamayacak Fransız uzmanlardan, “Türkiye’de seçim nasıl kazanılır” diye bilgi alıyor.
Biri bana bunun “kocaman bir şaka” olduğunu söyleyebilir mi lütfen?
General ile vatandaş
BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç diyor ki:
“Toplumda belli görevleri, itibarları, saygınlıkları olan veya toplumda bugüne kadar yaptıkları görev itibarıyla belli noktalara gelmiş olan insanların, delillerin tamamı toplandıktan sonra tutuksuz olarak yargılanmalarının daha doğru olacağını düşünüyorum.”
* * *
Eğer “sınıfsız, imtiyazsız ve kaynaşmış bir kitle” olacaksak...
Bülent Arınç, bu yaklaşımıyla bu ideale darbe vuruyor.
Oysa kural şudur:
Zulüm generale de yapılmamalı, sıradan vatandaşa da... Bir insan, general olduğu için değil insan olduğu için zulme maruz kalmamalı... “Vatandaşa yapılıyor, generale neden yapılmasın” denmemeli... “Generale de, vatandaşa da yapılmasın” denmeli...
‘14 Şubat’ için yalnızlara 7 öneri
BİR: Sevgililer Günü’nü “Bu ne ya? Resmen Hıncal Bayramı” falan diye aşağılayıp küçümseyin.
İKİ: 14 Şubat günü sosyal medyadan, romantizme öldürücü darbeler vuran aforizmalar yağdırın.
ÜÇ: Kız kıza ya da erkek erkeğe geyiğin tadına doyum olmayacağını kanıtlayacak türden özel etkinlikler planlayın.
DÖRT: “Hediye seçmek ya da hediye almak gibi bir derdim yok, oh mis” diyerek kendinizi iyi hissedin.
BEŞ: 14 Şubat günü üç esaslı aksiyon filmini peş peşe izleyerek yalnızlığın ne tatlı bir şey olduğunu duyumsayın.
ALTI: O uğursuz günde ellerinde kırmızı güllerle sağa-sola koşuşturanlara bakıp halinize şükredin.
YEDİ: Marksist literatürde kapitalizm ve tüketim karşıtı ne kadar teori varsa hepsini ortalığa boca edin.
Başımıza taşlar yağdırıyorlar
CHP’li Haluk Koç, CHP’yi eleştirenlere seslenmiş:
“Hay başınıza CHP kadar taş düşsün.”
* * *
AK Parti’yi eleştirirsin: “Hay başına AK Parti kadar taş düşsün” derler.
CHP’yi eleştirirsin: “Hay başına CHP kadar taş düşsün” derler.
ABD’yi eleştirirsin: “Hay başına ABD kadar taş düşsün” derler.
Dilek Hanif’i eleştirirsin: “Hay başına Dilek Hanif kadar taş düşsün” derler.
İdris Naim’i eleştirdik: “Hay başına İdris Naim kadar taş düşsün” dediler.
* * *
Bu köşe yazarlığı gerçekten çok tehlikeli bir iş...
Şu bedduaların binde biri bile tutsa... Halimiz harap vallaha...
Paylaş