Paylaş
Unvanı şöyle:
“AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve sözcüsü...”
Bu demektir ki, söylemek istediği, söylediği her söz, her cümle, partisinin sözüdür...
Önceki akşam CNN Türk’te
Enver Aysever’in programında çok önemli bir matematik gerçeği dile getiriyor ve “Hodri meydan” diyor:
“AK Parti ve CHP’nin oyları yüzde 75... Bu iki parti bir araya gelirse, Kürt sorununu çözer...”
Evet bu matematiksel gerçek, bir demokrasi için bulunmaz kıymette bir ağırlığı temsil eder.
Eğer AK Parti mert bir partiyse, Çelik de mert bir siyasetçiyse, bu lafının arkasında durmalıdır.
Bence CHP de bütün itirazları saklı tutarak bu demokratik ağırlık merkezine geçmelidir.
* * *
Bu laf niye çok önemli...
AK Parti adına konuşan sözcü ilk defa çok önemli bir adım atıyor.
BİR: Türkiye’nin en önemli sorununun çözümü konusunda, bir süredir demokrasi diye yutturulmaya çalışılan, çoğunlukçu anlayışı bir kenara bırakarak çoğulculuğa geçiyor.
İKİ: Basit milli irade kavramını aşarak, ağırlıklı bir “konsensüs iradesinden” söz ediyor.
Bence bu çok, ama çok önemli bir adım...
CHP ve MHP bu kavramın üzerine atlayıp bugün Türkiye’nin çok ağır başka sorunlarıyla ilgili de “ağırlıklı konsensüs iradesini” masaya koymalı ve çözümleri zorlamalıdır.
Neler mi...
Tabii ki birinci olarak Kürt sorununun çözümü...
Terörü önlemek, silahları bıraktırmak için İmralı’da başlayan süreci samimi olarak desteklemelidirler.
Sonra da öteki sorunlar...
Telefon dinlemeleri:
- BU ÜLKENİN ANA MUHALEFET BAŞKANI’nın yatak odasına girilip dünyanın en kalleş siyasi suikastı yapıldı mı...
Öyleyse CHP gözü kapalı bu cephede yer alır.
- BU ÜLKENİN 2’NCİ MUHALEFET PARTİSİNİN milletvekillerinin yatak odalarına girilip, dünyanın en kalleş darbesi yapılıp insanların seçilme hakları gasp edilmedi mi?
Öyleyse MHP gözü kapalı bu işe girmeli.
- BU ÜLKENİN BAŞBAKANININ EVİNE dinleme cihazı yerleştirilmedi mi? Ve herkes bilmiyor mu ki: Bugün oradan bir şey sızdırılmadıysa, bundan sonra da sızdırılmayacak manasına gelmiyor.
Herkes bilmiyor mu ki: Kalleş kulak sırasını ve zamanını bekler...
Öyleyse AK Parti de gözü kapalı bu “ağırlıklı konsensüs iradesine” katılmalı...
* * *
Önyargı haline gelen yargı:
- HALK ŞİKÂYETÇİ Bütün anketler diyor ki: Halkın yargıya artık güveni yok. Yeni anayasada en çok istediği şey, yitip gitmiş olan “adalet” duygusunun yeniden kurulması.
- MUHALEFET ŞİKÂYETÇİ Seçilmiş milletvekilleri bile içeride.
- MİLLİ SAVUNMA BAKANI AÇIKÇA SÖYLÜYOR Mahkûmiyete bahane olarak kullanılan CD’ler bir çetenin fabrikasyonu.
- BDP ŞİKÂYETÇİ 10 bine yakın mensubu içeride.
- BAŞBAKAN ŞİKÂYETÇİ Silahlı Kuvvetler mensuplarımızdan hangisi kaçmış ki, “Kaçar” diye içeri tıkılıyor. Yani “ağırlıklı konsensüs iradesi” yüzde 95 değil, yüzde 100 var.
Hadi öyleyse ne duruyorsunuz...
Siz durmak istemiyorsanız, kim sizi durduruyor...
Hadi itiraf edin, genel af artık herkesin işine geliyor
BU ülkeye bir genel af lazım dediğim zaman fazla taraftar bulamamıştım.
Şimdi bu konuda da ağırlıklı konsensüs iradesi oluşuyor.
Evet bir genel aftan başka çıkar yolumuz yok.
Bu herkes için iyidir.
- ADALET İÇİN İYİDİR Hem iç kamuoyunun, hem dünya kamuoyunun gözünde diplere düşmüş olan “adalet” kavramını kurtarmak için başka çare yoktur.
- KUTUPLAŞMAYA KARŞI İYİDİR Birbiriyle kanlı bıçaklı iki cepheye bölünmüş Türkiye’yi kurtarmak için başka çare yoktur.
- SİLİVRİ SAVCILARI VE HÂKİMLERİ İÇİN İYİDİR Düzmece belgelerle daha şimdiden kamuoyu gözünde yitip gitmiş bir davanın savcı ve hâkimlerini kurtaracak başka yol yoktur.
- ERDOĞAN İÇİN İYİDİR Yaptığı bütün güzel işlerin üstünü örtüp ona otoriter bir lider görüntüsü veren bu davaların açtığı yaraları sarıp otoriter imajını hafifletmesi için başka çare yoktur.
Böylece Çankaya’ya bütün Türkiye’nin cumhurbaşkanı olarak çıkar.
- SİLİVRİ MAĞDURLARI İÇİN İYİDİR Onlar da biliyorlar ki, bu savcı ve hâkimlerden beraat çıkmaz, çıkamaz. Artık intikam duygusunun çıkmaz sokağına giren yargılamalardan beraat beklemek abestir.
O nedenle, af tutuklu ve mahkûmlar için de tek çaredir.
- HEPİMİZ İÇİN İYİDİR Eğer barışmak, yeniden bir millet haline gelmek istiyorsak, genel af hepimiz için iyidir.
12 Mart’ta başlayıp 12 Eylül’de tamamlanan bir hikâye neyi anlatır
ABARTIYOR denmesi pahasına ve önümüzdeki bir yılı bağlama riskini de göz önüne alarak görüşümü hemen söyleyeceğim.
Hiç şüphesiz bu yılın en çarpıcı ve en güzel kitabı...
Tekrar ediyorum, yanlış anlamayın. 2012 değil, 2013’ten bahsediyorum.
* * *
Uğur Yücel’in yıllardır yazdığını duyduğumuz da bir türlü çıkmayan kitabı “Yağmur Kesiği” 3 Ocak günü Can Yayınları’ndan çıktı.
O gecenin sabahında kitabı okuyup bitirmiştim.
Duygularım şöyleydi.
1970’lerde Bilge Karasu’nun “Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı”nı okuduğumda ne hissetiysem, aynısını, daha fazlasını...
Bugünü anlamak mı istiyorsunuz, bu baskıcı ortam sizi de boğuyor mu, sonu gelmeyen bu linçler, yağlı ip gibi boğazınıza mı sarılıyor?
Buyurun okuyun...
Uğur Yücel çok sevdiğim, herkesin sevdiği bir oyuncu.
İnanın daha büyük bir yazar.
Borges tadıyla okunacak bir yazar.
Bir kavram sihirbazı.
Bu kitabı daha geniş olarak bir kere daha yazacağım.
Ama şimdiden özellikle iki hikâyeyi tavsiye ederim.
“Kardan Adam Bayramı” ve “Mavra”...
* * *
Küçük bir ayrıntı...
Bu hikâyeyi, 12 Mart döneminin sona erdiği 1974’te yazmaya başlamış, 12 Eylül döneminin henüz bitmediği 1982’de tamamlamış.
Bakın şimdi yazarken sinir bozucu şekilde sırıtıyorum.
Bana sanki bugünü anlatıyormuş gibi geldi...
Paylaş