Paylaş
Deniz’i uzun yıllardır tanırım. Ciddi bir gazetecidir, bu kavramı da analizinde laf olsun, testi dolsun diye kullanmamıştır.
Deniz Zeyrek’in analizinden bir bölüm aktarıyorum:
“PKK’lıların cezaevlerinde başlattığı açlık grevlerinin sona erdirilmesi, Öcalan ile devlet arasında yeni bir temasın kurulmasına vesile oldu. Ekim ayında MİT’in alt düzeyde başlattığı görüşmeler kasımda da sürdü ve yılın son ayında siyasi iradeden onay gelmesinin ardından ‘üst düzeyde’ devam etti. Öcalan ile MİT arasında 16 gün önce yapılan görüşme ‘yönetici’ düzeyindeydi. Konuyla ilgili yetkililerin anlattığına bakılırsa, MİT, İstanbul polisi ve Özel Yetkili Mahkeme ile yaşadığı soruşturma krizi nedeniyle bu kez ihtiyatlı. Atılacak her kritik adım için siyasi iradeden onay alıyor. Siyasi irade konumundaki hükümet de MİT gibi ihtiyatlı davranıyor ve bu kez Öcalan ve PKK ile temasların gidişatı konusunda MGK bileşenlerinin olurunu alıyor. Başbakan’ın bu kez ‘İmralı ile görüşülüyor’ açıklamasını baştan yapması da sürecin istihbarat oyunlarına, sızdırmalara kurban gitmesinin önüne geçiyor.”
MİT’in attığı her adımdan önce hükümetten siyasi direktif alması işin doğası gereği! Zaten hükümetin böyle bir onayı olmasaydı, MİT Müsteşarı da kendi kendine gidip Abdullah Öcalan ile görüşecek değildi. Hükümetin “MGK bileşenlerinin onayını alması” meselesi ise bir hayli ilginç!
Milli Güvenlik Kurulu, 12 Eylül Anayasası’nın yarattığı bir kurul. O tarihte böyle bir kurulun oluşturulması rejim üzerindeki “askeri vesayetin devamı ve kurumsallaştırılması için” gerekli görülmüştü. “Bileşenleri” de şöyledir: Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri bakanları, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, Jandarma Genel Komutanı.
AKP hükümeti döneminde MGK’nın rejim üzerinde asker gölgesi yaratan görüntüsünü değiştirmek için çok şey yapıldı. Bunu kabul etmek gerek.
Ama hükümetin, giriştiği bir işi yürütmek için hükümetten bazı isimlerin ve komutanların yer aldığı bir kurulun onayını alması meselesi tuhaf.
Hükümet, bu politikasına meşruiyet arayışı içindeyse onu bulacağı yer MGK değil, TBMM olmalıdır.
Başbakan buna hazır değil!
ABDULLAH Öcalan üzerinden PKK ile silahları bıraktırma görüşmeleri yapılması elbette son derece olumlu ve desteklenmesi gereken bir girişim.
Ama bunun tek başına Öcalan ile pazarlıklar yürütülerek gerçekleştirilebilmesi mümkün değildir.
Türkiye’nin Kürt meselesini çözeceği yer önünde sonunda TBMM’dir.
Çünkü mesele en temelinde bir özgürlükler sorunudur ve yeni özgürlükçü, demokratik bir anayasa yapmadan bu konuda fazla ilerleyebilmek de mümkün değil.
Ve bu sadece Kürtler için değil, Türkler için de özgürlükler anlamına gelir. Özellikle Başbakan’ın kolayca içine sindirebileceği bir durum değil bu da!
Özgür ve gerçekten demokratik bir Türkiye’de, önüne gelene fırça atmak, savcılara bir kaş-göz işaretiyle dava açtırmak, medyayı baskı altında tutmak da geride kalacak.
“Türk usulü başkanlık sistemi” diye tutturup anayasa çalışmalarını bloke eden bir zihniyetin, alıştığı yönetme tarzını terk edebilmesi mümkün olabilecek mi?
Sizce Başbakan buna hazır mı?
Paylaş