Paylaş
Bana hem komik hem hüzünlü bir şey anlattı.
Bekâr bir anne.
Çok tatlı bir kızı var.
17 yıl boyunca tek uğraşı kızıydı.
Okuluydu, eğitimiydi, aktivitesiydi derken yıllar akıp gitti.
17 yıl boyunca hiçbir erkekle ilişkisi olmadı.
Biliyordum ama hiç bu kadar açık konuşmamıştık.
“Nasıl yani, bunca süre sevişmedin mi hiç?” dedim.
“Yok!” dedi, “Allah aşkına öyle bir ortamım mı vardı? Evden işe, işten eve. Mesleğim ve meleğim arasında mekik dokudum...”
Ama o “melek” şimdi büyüdü.
Üstelik çok iyi bir okula kabul edildi, yurtdışına gitti.
O da 50’lerinin ortasında.
Haftada birkaç kez gittiği pilatesin etkisiyle fıstık gibi.
Hayatının bu döneminde artık kendisi için yaşamak istiyor.
Bana bir internet sitesinden bahsetti.
Yerli, yabancı, doğru dürüst, düzgün adamlarla tanışabildiğin bir site.
İşte arkadaşım 17 yıldan sonra, o siteden kendine bir sevgili yapmanın peşine düşüyor.
Ve bingo!
Bir sürü kanalın Türkiye temsilcisi İngiliz bir adamla tanışıyor.
Cihangir’de oturan Türkiye âşığı bir yabancı.
Arkadaşım da uluslararası bir şirkette üst düzey yönetici.
Yazışmalarını okusanız heyecandan ölürsünüz.
Buraya kadar her şey mükemmel.
Birkaç kez buluşuyorlar, yemek yiyorlar.
Güzel konserlere gidiyorlar.
Müthiş bir elektrik de var aralarında.
Ama seksüel bir hamle yok.
Çünkü bizimki zihnen hazır değil, henüz...
Ve nihayet...
17 yıl sonra...
Beş haftalık bir flörtün sonucunda...
Arkadaşım kendini hazır hissediyor.
Yabancı partneri, “Cihangir’e benim eve içkiye gelsene akşamüzeri” dediğinde, biraz zorlansa da, “Tamam” diyor...
“Bir işim var, önce onu halledeyim, sonra gelirim...”
İş dediği hazırlanmak!
Kadın işte!
Apar topar, toplantılarını iptal ediyor...
Eve koşuyor...
Hemen duşunu alıyor, kıyafetlerini, iç çamaşırları seçiyor...
Ne umursamıyormuş gibi, ne çok hazırlanmış gibi durmamaya özen gösteriyor...
Uzun uzun dişlerini fırçalıyor.
Diş ipi ve gargara olayına giriyor.
Parfüm sürüyor.
Tamam hazır artık.
Nemli saçlarla evden çıkıyor.
Ne,yeni yıkanmış hafif ıslak saçlar kadar güzel kokabilir?
Ve evdeler, adamın kanepesinde...
Gülüşüyorlar, sohbet ediyorlar, ellerinde içkileri.
Arkadaşımın üzerinde, sevişeceğini bilen bir kadının heyecanlı bekleyişi var: “Acaba nasıl olacak? 17 yıldır sevişmediğimi söylesem mi, söylemesem mi? Anlaşılır mı? Bir salaklık yapar mıyım? Büyüyü bozar mıyım?”
Adam da çok kibar.
Zorlama yok, hıyarlık yok, acele yok.
Ve işte nihayet, arkadaşımın dudaklarına uzanıyor.
Oh be sonunda öpüştüler, ben bile yazarken çatladım!
Fakat o da ne...
Bizimki için müthiş bir hayal kırıklığı!
Adamın hem ağzının tadından hem de dilinin hamlesinden hoşlanmıyor...
(İyi öpüşemediğin bir adamla iyi sevişemezsin de!)
Saçının, boynunun kokusundan da hoşlanmıyor
O anda fark ediyor ki, kendisi bu kadar hazırlanmışken...
Adamda hazırlık sıfır!
Çok güzel konuşuyor, çok güzel anlatıyor... Da...
Şehrin, günün, stresin, koşturmacının İstanbul’un kokusunu üzerinde taşıyor.
1.5 metreden şahane duran adam, yakınında aynı baştan çıkarıcılıkta değil...
İnanır mısınız...
O kadar yıllık bekleyiş bir anda bitiyor! Sönüyor!
Dedi ki bana...
“Adam duş bile almamıştı. Cihangir’in bütün kokusu üzerine sinmişti, ben öyle bir adamla nasıl sevişebilirdim...”
Güldüm bunları anlattığında...
Koku, tat ne kadar önemli değil mi?
Nelere kadir...
Arkadaşım o yeni yıkanmış, güzel kokan saçlarıyla kös kös evine dönüyor.
Ama vazgeçtiğini zannetmeyin.
İnternet sitesindeki arayışlarını sürdürüyor!
Paylaş