Paylaş
Ben ve benim gibi Turgut Özal’a hayran olan insanlar...
Onun yakınında yer almış, uzun yıllar onunla çalışmış birçok insan...
Yazılıp söylenene bakınca gülmek istiyor, ama gülemiyor.
Onu kabrinde bile rahat bırakmayan bir zümrenin kafasındaki hastalıklı komplo teorilerini gündemde tutmak için yaptığı şeyleri görünce içleri acıyor.
Farkında mısınız, giderek hasta bir toplum haline geliyoruz.
Zihnimiz, her tür yalana dolana inanır hale geliyor.
Birisi bir konuda abuk sabuk bir iddia ortaya atıyor.
Yüzlerce kadın ve adam köşelerinde, ekranlarda bunu ciddi ciddi tartışmaya başlıyor.
Buna bir de ne dediği, ne yaptığı belli olmayan bir Adli Tıp da eklenince, komplo teorileri hayatın gerçeği haline geliyor.
Önümüzdeki şu nekrofil tabloya bir bakın.
Turgut Özal spor yaparken ölmedi öldürüldü.
Zehirlenmişti...
Adli Tıp zehirlenme olayı yok diyor.
Ama ölüm nedeni belirlenemedi diyor.
Ee öyleyse nasıl öldürüldü?
Semra Hanım yan tarafta. Gizli bir Brütüs geldi bıçakladı veya silahla vurdu.
Ama ne silah var ne kan...
Öyleyse birisi elleriyle boğdu.
En az üç ayrı senaryo var.
Derin devlet öldürdü, Ergenekon öldürdü, şu öldürdü bu öldürdü...
Somut isim?
Yok.
Kan yok, alet yok, zanlı yok, şüpheli yok.
Ama senaryo gırla.
Eşref Bitlis’in uçağı düşmedi, düşürüldü.
Küçük bir inceleme yaptım.
Bugüne kadar 7 ayrı senaryo üretilmiş.
Hepsi birbirinden farklı, yapanlar farklı.
Havacılığı bilenlere sorarsanız, uçağın düşme nedeni buzlanma.
Gaffar Okan’ın öldürülmesi olayı...
Küçük bir inceleme yaptım.
Bugüne kadar 5 ayrı senaryo, beş ayrı fail ortaya atılmış.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopteri düşmedi, düşürüldü.
En az 4 ayrı senaryo var.
Havacılık uzmanları ve helikopter pilotları ise saçını başını yoluyor.
Helikopterde karakutu olmaz diyorlar, komplocular kayıp karakutu üzerinden senaryolar üretiyor.
Yüzlerce insan bu abuk sabuk komplo teorileri yüzünden içeride yatıyor.
Kimsenin kimseye inanmadığı, herkesin kendi kafasına uygun bir senaryoya, hurafeye inandığı hasta bir toplum olmaya doğru gidiyoruz.
Bu gidiş iyi bir gidiş değil...
Üzeyir Garih’i kaç kişi kaç türlü öldürdü
İSHAK Alaton hatıralarını “Lüzumsuz Adam”* isimli bir kitapta yayınladı.
Kitapta, ortağı Üzeyir Garih’in öldürülüşüyle ilgili bugüne kadar ortaya atılan senaryoları alt alta yazmış:
MOSSAD’la başladı, İsrail’le devam etti. İsrail’e para yardımını reddettiği için öldürüldü.
Sonra CIA devreye girdi.
MİT’in adı da geçti.
Ardından Rusya’da istenen rüşvetin ödenmeyişi çıktı. Rus mafyası yaptı dediler.
Derin devletin işi diyenler çıktı.
Gizli Müslüman olduğu için öldürüldü tezi atıldı.
“Dul kadın” muhabbetiyle Masonluğa bağlandı.
Eşcinsel ilişkiler komplosu eklendi.
Ve tabii ki kambersiz düğün olmaz, sonunda olayı Ergenekon’a bağladılar.
İshak Alaton, olayın Ergenekon’a bağlanmasını, hayretle, ama biraz da alay ederek anlatıyor.
Oral Çalışlar 2008 yılında Radikal gazetesinde yazdığı bir yazıda tüyler ürpertici bir derin devlet senaryosu yazarak, tabii ki olayı Ergenekon’a bağlayıp bırakmış.
Güya Garih’in öldürüldüğü sırada katil Yener Yermez’in askerliğini yaptığı birlikteki komutanı, bir Ergenekon sanığıymış.
Yine güya, Üzeyir Garih, o sırada Azerbaycan’da darbe yapmaya çalışan Ergenekon örgütüne para yardımı yapmayı reddetmiş.
İshak Alaton, bunun “saçma sapan” bir iddia olduğunu söylüyor.
Bunu daha sonra karşılaştığı Oral Çalışlar’a söylemiş, “Neden bana sormadın” demiş.
O da, “Evet, keşke sana telefon edip sorsaydım. Ama belki de rahatsız etmek istemedim o zaman” demiş.
Alaton, “Önemli değil diyerek noktaladık” diyor.
Peki Üzeyir Garih gerçekte nasıl öldürüldü?
O günlerde Eyüp Savcısı gelip olayı bütün açıklığıyla anlatmış.
“Olayın gerisinde komplo falan aramayın. Çok basit bir olay. Katilin o anda paraya ve telefona ihtiyacı vardı. Türkiye’de ve dünyada her gün rastlanacak cinsten bir olay” demiş.
Hakikat bazen çok basit ve çok yalındır.
Ama beyni komplo teorileriyle magmaya dönmüş insanların bu kadar basit nedenleri kabullenmesi mümkün değil.
Ortada bir de Ergenekon torbası var.
Her gün her şeyi oraya atıp rahatlar, rahatlatırsınız.
Ne yazık ki, komplo teorileri, günümüz toplumlarının bir tür terapisi haline dönüştü.
Ama bizi iyileştirmek yerine daha hasta hale getiren bir tedavi...
İshak Alaton, “Lüzumsuz Adam”, Hazırlayan: Mehmet Gündem, Alfa Yayınları, 2012.
Paylaş