Paylaş
RTÜK denetçisine göre, “Çizgi filmdeki karakterlerden biri (bu Homer olmalı), bir diğerinin dini inancını kullanarak (bu da Flanders sanırım), onu şiddete yöneltiyor, Tanrı’nın olmadığına ilişkin sözler söyleniyor, Tanrı şeytana kahve ikram ederek şeytanın emrindeymiş gibi gösteriliyor, Noel’in alkolizm için iyi bir fırsat olduğu ifade edilerek alkolü özendirici yayın yapılıyor”!
Başbakanının dizi filmi belgesel zannettiği bir ülkede, RTÜK denetçisinin ‘The Simpsons’ gibi bir çizgi komedi dizisindeki esprileri anlayabilmesini zaten beklememek gerekirdi.
Bu tür esprileri anlamak belli bir zekâ düzeyini ve mizah duygusunun gelişmiş olmasını gerektirir çünkü.
Acaba kanal bu karar ile ilgili olarak idare mahkemesine ve Danıştay’a gidecek mi? Acaba memleketimizin yargıçları diziyi izleyip gülecekler mi, yoksa onlar da “Vay namussuzlar, ödesinler cezayı” mı diyecekler?
Tabii ileride bu durum gündeme geldiğinde Başombudsman’dan ilhamla “Bunun bir çizgi film olduğunu dosyadan anlayamadık” deme haklarının saklı olduğunu unutmayalım!
Bana sorarsa, Ferit Bey’in bir kurban kestirmesi de iyi olur, bütün bunların dönüp dolaşıp onu bulması da özel bir düşmanlıktan kaynaklanmıyorsa “nazar” olmalı çünkü!
Ve elbette en çok da şunu merak ediyorum:
Dizinin senaristleri, adı “Turkey” olan bir ülkede, dizideki esprilerin gerçek zannedildiğini ve bu nedenle cezalandırıldığını duyunca ne yapacaklar?
Aşırı Hıristiyan Flanders’in yanına bir de badem bıyıklı bir RTÜK denetçisi eklerler mi dersiniz?
Ortada Homer’in evi, bir yanında inançlı Hıristiyan Flanders, öte yanında inançlı Müslüman “Almond Mustache”!
Damda gezer, ‘miyav’ der!
DENİZ Feneri soygununda, Almanya’da yardım için toplanan 4 milyon 580 bin euro’nun, (yaklaşık 10 milyon lira, ya da eski parayla 10 trilyon lira!) kuryeler aracılığıyla Türkiye’ye getirildiğini gösteren belgelerin kriminal laboratuvarındaki incelenmesi tamamlanmış: Belgeler gerçek!
Bu incelemeye neden gerek duyulduğunu anlayamamıştım. Çünkü zaten davanın sanıkları bu belgeleri ve altındaki imzaları kabul ediyorlardı.
Bu davanın sanıklarının mütedeyyin insanların duygularını sömürerek bu paraları toplayıp kendi özel işlerinde kullandıkları iddia ediliyor.
Bu paralarla televizyon bile kurmuşlar, gemiler satın almışlar.
Her şey dörtdörtlük bir suç örgütüne işaret ediyordu ki davaya bakan savcılar görevden alındılar.
Yeni atanan savcılar, sanıkları bu suçtan masum bulmuş olmalılar ki davayı “hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanmaktan” açtılar.
Böylece sanıklar daha az cezayla paçayı kurtaracaklar, tabii mahkeme onları suçlu bulursa.
Gerçi henüz dava da başlamış değil. Ama bu arada eski savcıların yargılanması tamamlandı.
Bu köşede eski savcılardan Abdülvahap Yaren’in mahkemedeki savunmasından bir bölümü aktarmıştım. Soygun belgelerinin gerçekliği ortaya çıkınca o savunmayı yeniden hatırladım.
Yaren şöyle konuşmuştu:
“Zekât hırsızlarını koruma altına alan bir güç var. Ben bu güce hırsızların imparatoru diyorum. Bu imparator hem altında yer alan figüranları koruyor, hem de kendisine ulaşılmasını engelliyor. Hırsızlar imparatorunun kim olduğu apaçık belli. Halk arasında bir tabir vardır, arife tarif gerekmez anlamına gelen, damda gezer miyav der diye, isme gerek var mı?”
Ben de hâlâ merak ediyorum! Bu “Hırsızlar imparatoru kim” diye!
Kurcalama tetiği patlar milletvekili etiği!
TBMM “Etik Komisyonu” milletvekillerinin “ahlaklı” insanlar sayılması için uymaları gereken kuralları belirlemek için yeni bir düzenlemeye karar vermiş. Elbette Meclis’in bunu kabul edip etmeyeceğini şimdiden söyleyebilmek mümkün değil.
Ama bu aşamada şunu söyleyebilirim:
Meclis etik komisyonu elini biraz ferah tutmuş! Şu anda asgari ücretin 10 katından fazla değere sahip olan hediyelerin beyan edilmesi gerekiyor. Bu da yaklaşık 7 bin 500 lira. Komisyonun etik düzenlemesi 1 aylık milletvekili ödenek tutarını aşan hediyelerin kabul edilemeyeceğini ve beyan edilmesi gerektiğini öngörüyor. Bu da yaklaşık 12 bin lira!
Zavallı Amerikalı senatör ve temsilciler ancak 50 dolarlık hediye kabul edebiliyorlar! Etik komisyonunun bu çalışmasını okuyunca tabii aklıma Suudi Arabistan Kralı’nın hediyeleri geldi yine.
Suudi Arabistan Kralı, ziyaret ettiği ülkelerde liderlerin eşlerine pahalı mücevherler armağan ediyor. Benzeri mücevherler bizim ülkemizde de armağan edildi ama beyan edilmedi!
Beyan edilseydi 15 gün içinde ilgili kişilerin kurumları üzerinden Hazine’ye devredilmeleri gerekiyordu çünkü. Beyan edilmediler, özel kasalarda korumaya alındılar!
Etik komisyonunun bu geniş ölçüsüne bile sığmayacak hediyeler bunlar. Böylece pazartesi sorularımıza geçebiliriz, ama sıkılan okuyucular için şarkı önerim de var tabii, youtube’da bulabilirsiniz: Şarkımız Adriano Celentano’dan “I want to know”! Bilmek istiyorum!
1– Suudi Arabistan Kralı’nın hediyeleri nerede? Neden zamanında beyan edilmedi? Bunca yıldır soruyorum, sessiz kalarak bu sorunun siyasi sonuçlarından kurtulabileceğinizi mi zannediyorsunuz?
2– KPSS sorularını çalıp dağıtan suç örgütü neden yakalanamıyor? Bu çeteyi yakalarsanız, bazı Müslüman kardeşlerinizin tıpkı Deniz Feneri’nde olduğu gibi açığa çıkacağından mı korkuyorsunuz?
3– Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast düzenleyeceği iddia edilenler nerede? Neden kimse tutuklanmadı, neden bir dava açılmadı? Suikast iddiası bir palavra mıydı?
Paylaş