Paylaş
Cümleleri şöyle:
-İmam hatip lisesinde okuyan öğrencilerimiz örnektirler.
-İçlerinden hiç mi haylaz çıkmadı, elbette çıkmıştır.
-Bugün bir gazetede köşesi olan bu haylazlardan bir tanesidir.
-Yüz binlerin, milyonların gelip geçtiği, okuduğu okullardan üç-beş tane de haylaz çıkmaz mı? Bal gibi de çıkar.
* * *
Bülent Bey’in haylazlıktan tam olarak neyi kastettiğini anlayamadım.
Eğer haylazlıktan kastı...
-Hükümetin her yaptığına “eyvallah” dememekse...
-Baştakiler doğru yaptığında da doğru, eğri yaptığında eğri demekse...
“Mademki imam hatipliler iktidarda, o halde bir imam hatipli olarak bana düşen onların her yaptıklarını göklere çıkarmaktır” yaklaşımında olmamaksa...
-Eleştirel bir bakış sergilemekten köşe bucak kaçmaksa...
-Sorgusuz sualsiz itaate razı olmamaksa...
Hemen söyleyeyim:
Bize imam hatipte böyle öğretmediler.
Ya da şöyle söyleyeyim:
İmam hatipte öğrendim ben bu haylazlığı...
* * *
Bize imam hatipte şunları öğrettiler:
-Körü körüne itaat etmemeyi öğrettiler.
-Yedi kıtanın dört bucağın sultanlarının bile ilkeler adına eleştirebileceklerini öğrettiler.
-Aklımızı, bilincimizi, irademizi başkalarına ipotek ettirmememiz gerektiğini öğrettiler.
-Gücü elinde bulunduranlara karşı hakkı söylemenin bir tür ibadet olduğunu öğrettiler.
-Halife Ömer’e “Adaletten saparsan seni kılıcımızla düzeltiriz” diyen kutlu insanları öğrettiler.
-Zindanlarda çürüme pahasına dönemin İslami yönetimiyle uzlaşmayan İmam-ı Azam’ı öğrettiler.
-Kerbela’da Hüseyin’in neden kıyam ettiğini öğrettiler.
-Zalime de, mazluma da kimlik sorulmaması gerektiğini öğrettiler.
-Düşmana karşı bile adaletli davranılması gerektiğini öğrettiler.
* * *
Tekrar söylüyorum:
Eğer Bülent Arınç bana “haylaz” derken, “Sen nasıl imam hatiplisin kardeşim, kalkmış imam hatiplilerin iktidarını eleştiriyorsun” demek istiyorsa...
Bilsin ki:
Ben tam da bir imam hatipli gibi davranmaya çalışıyorum.
Çünkü benim bildiğim imam hatiplilikte haylazlıktır esas olan, uysallık değil.
Lideri tek adam yapan etkenler
BİR “lider” nasıl “tek adam” olur.
“Ben artık tek adam olmaya karar verdim, bundan sonra tek adamım” diyerek mi?
Hayır... Hayır...
Hiçbir “lider” arzuyla, temenniyle, niyetle, “Ben yaptım oldu” ile “tek adam” haline gelmez, gelemez.
Onu “tek adam”lığa hep başka etkenler götürür.
* * *
Bir liderin tek adam olabilmesi için şöyle şeyler olmalıdır:
-İşadamından gazetecisine herkesler “göze girmek” için çırpınmalıdır.
-Liderden beş dakikalık bir randevu koparabilen kendisini yeryüzünün en “mesut bahtiyar”ı olarak hissetmelidir.
-Stadyum kongrelerinden sadece “usta, usta, usta” sesleri yükselmelidir.
-Etrafındakilerden hiçbiri “Bana fırça atamazsınız” demeyi aklından geçirmemelidir.
-Etrafındakilerden hiçbiri “Beni ezmeye hakkın yok” diyememelidir.
-Koskoca bakanlar, akıllarına gelen fikri “Aman söylememeyim yoksa beni mimler” diye düşünmelidir.
-Herkes “Lider değil mi, ister asar, ister keser” anlayışını içselleştirmelidir.
-Arkasından bolca dedikodu yapanlar, liderin yüzüne karşı “Evet efendim, sepet efendim” demeyi tercih etmelidir.
-Medyada “Lidere laf çakanlara laf çakanlar ordusu” kurulmalıdır.
-Biri “Sen Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük liderisin” derken, bir diğeri “Ne Türkiye’si, sen kâinatın gelmiş geçmiş en büyük liderisin” diyerek el yükseltmelidir.
-Her seçilen kendi gücüyle değil de onun gücüyle seçildiğini düşünmeli ve hissetmelidir.
-Köşe yazarları lideri “baba”ya, halkı da “liderin çocukları”na benzetmelidir.
Ünlülerimiz için harika bir ders
ROBERT Redford, Ayşe Arman’a verdiği röportajda “şöhretin üç evresi”ni şöyle açıklıyor:
BİRİNCİ EVRE: İltifatlar ve alkışlar eşliğinde ünlüye güzel bir nesneymiş gibi davranılması...
İKİNCİ EVRE:Ünlünün iltifatlar ve alkışlar eşliğinde kendisine biçilen nesne rolünü oynamaya başlaması.
ÜÇÜNCÜ EVRE: Ünlünün kendini kaptırıp o “nesne”ye dönüşmesi...
Robert Redford diyor ki:
Bu dayatılan evrelere teslim olmamak gerekir, nesneye dönüşmeye direnmek gerekir.
* * *
Bu öğüde en çok bizim ünlülerimizin ihtiyacı var.
Çünkü bizim ünlülerimiz, kendileri gibi olmayı başarmak yerine kendilerine biçilen rolü oynamayı tercih ediyorlar.
CHP’nin yeni sporu: Çekin babam çekin
-“BAŞÖRTÜSÜ özgür olmalı” diyecekler ama parti içindeki laik duyarlılıktan çekiniyorlar.
-“Anadilde savunma neden olmasın” diyecekler ama parti içindeki ulusalcı kanattan çekiniyorlar.
-“Seyit Rıza’ya itibarını iade edecekler” ama Aydınlıkçı’lardan çekiniyorlar.
-“Kürt sorunu” konusunda süper cesur adımlar atacaklar ama kıyılara özgü milliyetçilikten çekiniyorlar.
-“Yakın tarih özeleştirisi” başlatacaklar ama Atatürkçü Düşünce Derneği’nden çekiniyorlar.
-Hükümete “Özgürlükleri kısıtlıyorsun” diye vuracaklar ama kendilerinin özgürlükleri kısıtlayan yaklaşımlarının gündeme getirilmesinden çekiniyorlar.
-Diyarbakır’a açılacaklar ama İzmir’den çekiniyorlar.
-Konya’ya, Kayseri’ye doğru yol alacaklar ama Beşiktaş’tan, Kadıköy’den çekiniyorlar.
“-Askeri vesayetin bitmesi iyi oldu” diyecekler ama “Paşalarımız hapislerde çürüyor” tepkisinden çekiniyorlar.
* * *
Son zamanlarda çekinmeyi milli spor haline getiren CHP’lilere sesleniyorum:
Bazı şeyleri kaybederiz diye çekinenler, hiçbir şeyi kazanamazlar.
Bravo Galip Ensarioğlu
AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’na bravo...
Özlediğimiz bir çıkış yapmış.
Demiş ki:
“Dokunulmazlık konusunda Başbakan’dan farklı düşünüyoruz.”
* * *
Galip Ensarioğlu’nu dokunulmazlık konusunda Başbakan’dan farklı düşündüğü için kutlamıyorum.
Başbakan’dan farklı bir düşüncesini kamu önünde açıkça dile getirmesi nedeniyle kutluyorum.
En küçük bir eleştirinin dile getirilmesi halinde bile gazetecilere “Sakın adımı yazmayın” diye bin bir ricada bulunmanın alıp başını gittiği bir dönemde Galip Ensarioğlu, açıkça ve yiğitçe “Başbakan’dan farklı düşünüyorum” demiş, diyebilmiştir.
Az şey değildir bu...
Paylaş