Paylaş
Aslında belki iki yıl önce, yani Ankara ile Tel Aviv arasındaki ilişkiler sarpa sarmadan evvel buluşmuş olsak, ihtimal o ki sohbetimiz çok farklı bir yönde seyredecekti.
Zira iki ülkenin gündemi siyasi krizlere teslim olmadan önce, ortak enerji projeleri ve yatırımları iki tarafı da en çok heyecanlandıran alanlar arasındaydı.
Ne var ki şimdilerde, geçmişte gündemde olan pek çok proje askıda. Bunlardan biri de Türkiye üzerinden İsrail’e ulaşacak doğalgaz boru hattı projesi.
Bu konuyu açtığımda Landau sözlerine “Maalesef” diye başlıyor. “Bir enerji koridoru olabilirdi” diyor ama projenin Türk tarafının dış politikasına kurban gittiğini düşünüyor.
Landau’ya göre en son Ankara’nın Gazze konusunda izlediği tutum işleri iyice zorlaştırmış durumda.
Mavi Marmara’dan dolayı İsrail’in Türkiye’den özür dileyip dilemeyeceğini sorduğumda ise net bir yanıt veriyor:
“BM’nin görevlendirdiği uluslararası bir heyetin İsrail’in kendini koruma amaçlı harekete geçtiği sonucuna vardığı bir eylemde bulunduğumuz için özür dilememiz gerektiğini düşünmüyorum.” İsrail’in Türkiye’yle ilişkiyi düzeltmek ve uzlaşmak için ne yapabileceğine kafa yorduklarını ve her iki hükümetin de onaylayabileceği bir formül geliştirdiklerini söylüyor ve ekliyor: “Söylemeliyim ki karşılığını alamadık. İsrail ve Türkiye arasındaki ilişkiyi düzeltmeye çalışıyoruz ancak Türk hükümetinin de bizim yaklaşımımıza karşılık verecek adımlar atması gerekiyor.”
İki ülke arasında gizli görüşmelerin sürdüğüne dair haberlerden söz ettiğimde ise perde arkasındaki görüşmelerin Türk hükümetinin sert sözlerinin gölgesinde kaldığını dile getiriyor. “Buradaki herkes tabii ki Türkiye ile İsrail’in ilişkisinin düzeldiğini görmek istiyor” diyor ama bunun sadece perde arkasındaki görüşmelerle olamayacağının da altını çiziyor.
Kudüs güzel çünkü...
İSTANBUL’un tarihi dediğimizde bandı 5 bin yıl öncesine kadar sarabileceğimiz söyleniyor. Cilalı taş devri ve bakır çağına kadar.
Boru değil.
Dünya üzerinde var olmuş ve varlığını sürdüren tüm medeniyetlerin sahip olmak istediği, iki kıtayı birleştiren kente biz sahibiz.
Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin, hangi kentini ziyaret ederseniz edin...
Çok daha güzel binalar, temiz sokaklar ve medeni manzaralarla karşılaşabilirsiniz.
Ama mübalağa etmiyorum, Boğaz’ın büyüsüne eşdeğer bir yer daha bulamazsınız.
Biz elimizdeki şeyin değerini biliyor gibi görünüyoruz görünmesine...
Ama davranışlarımız bunun tam tersi yönde; hoyratız.
Yöneticiler bu kenti muhafaza etmek yerine, kendi imzalarını atma, kendi kimliklerini buraya kazıma derdinde.
Bu camiler, kışlalar falan hep bundan.
İşte bu yüzden Kudüs’ü çok kıskandım.
Evet, Kudüs de muazzam güzellikte bir şehir.
Bunun nedeni sadece bütün dinlerin ve o dinlerin sembolü yapıların küçücük alanda bir arada olması değil.
Bunun nedeni o şehrin ahengini bozacak tek bir taşa bile izin verilmemesi.
Şehirde yapılan yeni binaları eskilerinden ayırt etmek neredeyse imkânsız. Çünkü hepsinde Kudüs taşı kullanmak zorunlu. Ve Kudüs’e has mimari tarzının dışına çıkılamıyor.
Şehirde on yıllardır kazılar devam ediyor, alttan eski medeniyetlere ait yeni şehirler çıkıyor.
Bizde ise biliyorsunuz, erk sahipleri tünel yapacaklar diye “Çanak çömlek bizi durduramaz” gibi sözler sarf ediyor.
Eh, erkânın değerleri farklı.
Daha dünyanın inşaat kralı olacağız.
Hayatımda ilk kez bunları İsrail’de gördüm
- Palmiye ormanı.
- Doğal ortamında otlayan deve.
- Çölde tarım yapıldığı.
- Açık sınır. Öylesine açık ki İsrail’le Ürdün aynı ilin semtleri gibi.
- Katman katman şehir, çatıların üzerinde ikinci bir mahalle. Kudüs’te binaların çatılarında başka bir hayat, yollar, binalar var.
Paylaş