Paylaş
Daha önce, demeçler üzerinden ve yarım yamalak yapılmış açıklamalar üzerinden Başkanlık sistemi tartışması yapılıyordu; bugün artık elimizde bir metin var. Yani, tartışmayı artık bu metin üzerinden yapabiliriz.
Ak Parti Meclis’te ciddi bir çoğunluğa sahip. Son seçimde yüzde 50 oy aldı. Bu parti bir Anayasa değişikliği öneriyorsa, bunu ciddiye almak ve üzerinde konuşmak gerekir.
Ama maalesef, metin ortaya çıktığı halde cılız birkaç köşe yazısı dışında konu ele alınmadı, Anayasa hukukçuları, siyaset bilimciler ve siyasetçiler tarafından etraflıca tartışılmadı. (İlgilenenler, Ak Parti’nin teklifinin tam metnini benim internet blogumda (ismetberkan.blogspot.com) bulabilirler.)
Bu köşeyi takip edenler biliyor, ben demokrasinin gerçekleşebilmesi için, sert kuvvetler ayrılığının uygulanması gerektiğini, yürütmenin elindeki büyük gücün mutlaka yasama ve yargı tarafından denetlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu düşüncemin uygulama bulduğu en iyi örnek ülke de Amerika Birleşik Devletleri olduğu için, Amerikan tipi başkanlık sistemini savunuyorum.
Savunuyorum ama baştaki şartım unutulmamalı: Bir demokrasiyi demokrasi yapan şey, iktidar gücünün denetlenip dengelenebilmesidir.
Bu denetleme ve dengelemenin olmadığı yerde, diktatörlük kaçınılmazlaşır. Bugün Türkiye’nin yaşadığı sorun bu tam olarak. Denetlenemez ve dengelenemez bir iktidar gücü var; toplumun hatırı sayılır bir kesimi kendisini diktatörlük değilse bile ağır otoriter bir yönetimin altında olarak algılıyor.
Peki Ak Parti’nin teklifi bu durumu düzeltiyor mu? Kuvvetler ayrılığı geliyor ve iktidar gücü dengelenip denetlenebilir hale dönüşüyor mu?
Maalesef hayır.
Bunun birinci sebebi, eldeki teklifin adeta bir yama gibi, mevcut Anayasanın ilgili bölümlerinin çıkartılıp yerine bunun konması için hazırlanmış olması. Anayasanın toplamı başkanlık sisteminin ve sert kuvvetler ayrılığının mantığıyla yazılmadıkça, bu yama, yama olarak kalır.
İkinci sebep daha az felsefi: Teklif, başkanın ve parlamentonun süresini 5 yıl olarak belirliyor, başkanlık seçimi ile parlamento seçiminin aynı gün yapılmasını öngörüyor.
Burada bir büyük yanlış ve bu yanlışı gidermesi için iki önerim var:
1. Başkana 5 veya daha iyisi 4 yıl süre verilmesine fazla itirazım yok ama çoğulcu bir demokraside parlamentonun 5 yıl boyunca meşruiyetin aynı kalmasını beklemek yanlış olur. Parlamento, Amerika örneğinde olduğu gibi 2 yılda bir üçte bir oranında yenilenmeli, böylece meşruiyet hep taze tutulmalı. Seçimden kaçmayı ve seçim sayısını azaltıp kaçınmayı anlayabilmiş değilim.
2. Belki ilk yapılacak Başkanlık seçimi ile parlamento seçimi aynı anda yapılabilir ama ilk maddedeki uygulamanın kabul edilmesiyle bir daha seçimin aynı ana denk gelmesi zor olacaktır. Fakat, üçte bir yenileme koşulu, yenilenecek parlamenterlerin belirli bir seçim çevresini temsil etmesiyle gerçekleşebilir ancak. O yüzden, milletvekillerimizi de dar bölge seçim sistemiyle ve teker teker seçmemiz daha doğru olacaktır.
Ak Parti’nin teklifiyle ilgili yazılacak daha çok şey var. Devam edeceğim.
Yedek milletvekili, kimin ve neyin yedeği?
Ak Parti teklifinin yamalı bohça görüntüsünün bir başka tezahürü, biraz mahçupça getirilmek istenen ‘yedek milletvekilliği.’
Diyelim İstanbul 1. Bölgede Ak Parti 20 milletvekili çıkardı. Ama aynı bölgede başka partiler de milletvekili çıkardılar.
Ve diyelim ki Ak Parti’nin 20 milletvekilinden ikisi, üçü milletvekilliğini şu veya bu sebeple bıraktı, koltuklar boşaldı. Bu durumda onların ‘yedeği’ kimdir?
Ak Parti’nin Meclis’e sunduğu teklifte o yedekler, Ak Parti listesinin 21, 22 ve 23. sıralarında yer alan üyeler.
Ama başkası da diyebilir ki, ‘Oy alma sırasına bakalım, CHP’nin seçilemeyen 8. sıradaki adayı Ak Parti’nin 21. sıradaki adayından daha fazla oy aldı.’
Bana göre bu yedek milletvekilliği sevdasından vazgeçilmeli. Saçma, gereksiz tartışmalara yol açacak ve faydası da olmayan bir sistem.
Paylaş