Paylaş
Sakın başlığa bakıp yine öfkelenmeyiniz.
Konu, sizin sinirinizi bozan o malum sıvının çıktığı organla ilgili değil.
Yani, “sertleşme” dediğim şey sizin sorununuz değil.
Ortak bir arkadaşımızın sorunu...
Duydunuz mu, Hasan Cemal’in sertleşme sorunu varmış.
Sakın onun özel hayatına girdiğimi, mahrem bir sorununu ifşa ettiğimi sanmayın.
Neticede sertleşme sorunu varsa kendini ilgilendirir.
Ama dün yazısında kendi itiraf etti.
* * *
Yazısında Başbakan Erdoğan’ı eleştiriyor. Eleştiriyor ve şöyle bir cümle ile bitiriyor:
“Yazı uzadı, burada kesiyorum.
Çünkü uzadıkça sertleşiyorum...”
Ben bu ifadeden şu sonucu çıkardım.
Hasan Cemal sertleşmekten korkuyor.
Erkekler genellikle sertleşmemekten korkar ama o sertleşmekten korkuyor.
Canım, herkes korkuyor.
İşini kaybetmiş yazarlar köşelerine çekilmiş otururken...
Silivri, bir zamanların Diyarbakır’ından, Sincan’ından daha haşmetle orada dururken, Maliye müfettişleri ellerinde ceza fişleri ful-time beklerken, telekulaklar
yatak odamızda fink atarken, niye korkmayacağız ki...
Korkarız elbette...
* * *
Şaşırmamın nedeni şu:
Daha dün, 1915 Ermeni olaylarına “Soykırım” demekten bile korkmayan...
12 Eylül’de koskoca Evren Paşa’ya karşı sertleşmekten çekinmeyen, Cemal Paşa’nın cesur gazeteci torunu Hasan Cemal bugün neden sertleşemiyor?
* * *
Onun da cevabını buldum.
1980’lerde gençtik...
Sertleşme sorunumuz yoktu.
Galiba yaş ilerledi, sertleşemiyoruz.
Acı gerçek şu: Artık Viagra alma zamanımız geldi.
Biraz vicdan viagrası, biraz demokrasi viagrası alıp bu sertleşme sorununu aşmamız gerekiyor.
- EDİTÖRÜN NOTU: Ertuğrul Özkök’ün yazısında, Mehmet Barlas’ın hassasiyetini dikkate alarak yazmaya çekindiği o malum kelime “sperm”dir. Bazı okurlarımızın daha önceki polemiği izlememiş olmaları ihtimaline karşı bu notu koymayı gerekli gördük.
Erdoğan gidince yine sevişmeye başlayacağız
HASAN Cemal’in yazısını okuduktan sonra kendi kendime bir karar aldım.
Bundan böyle yazı yazmaya başlamadan veya televizyona çıkmadan önce iki kadeh şarap içeceğim.
Sertleşme sorunumu, Viagra yerine böyle bir maddeyle çözmeye çalışacağım.
Şimdi okuyacağınız yazı, aldığım kararın ilk uygulaması olacak.
* * *
Erdoğan’ın Kanuni Sultan Süleyman çıkışını öğrendiğim an şu duyguya kapıldım.
Başbakan hızla “Evrenleşiyor”...
Yaşı müsait olup da 12 Eylül dönemini yaşayanlar hatırlayacaktır.
Evren yurt gezilerine çıkar ve meydanlarda aklına ne gelirse söylerdi.
Evin otoriter babası gibiydi. Hepimizi azarlar, nasihat çekerdi.
“Asmayıp da besleyelim mi” vecizesi de işte böyle duygusal anlarından birinde ağızdan çıkmıştı.
* * *
Onun bu konuşmaları, sonunda zengin bir mizah edebiyatına yol açmıştı.
- O konuşmalar Türk siyasi tarihine “Netekim edebiyatı”nı doğurmuştu.
Buna benzer bir mizah tsunamisi de eski 12 Mart döneminde Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay zamanında ortaya çıkmıştı.
- Onunkiler de Türk siyasi tarihine “Öküz külliyatı” olarak geçti.
Her ikisi de rejimin otoriterleştiği, baskının alabildiğine arttığı dönemlerdi.
* * *
Bir sosyolog olarak, şimdi ufukta benzer bir dönemi görüyorum.
- İlk işareti de Leman dergisinin yayınladığı “Savaşa hayır özel sayısı”ydı.
Bugüne kadar Gırgır dönemi de dahil gördüğüm en başarılı mizah örneklerinden biriydi.
Türk mizahı otoriter dönemlerde yıldızlaşır.
“Muhteşem Yüzyıl” tartışmasından sonra son iki gündür yazılanlara bakıyorum, inanılmaz mizahi eleştiriler var.
Yakın tarih bize gösterdi ki otoriter rejimlerin çöküşü, böyle bir mizah tsunamisiyle başlıyor...
Sadece medyada değil, halk arasında da çok yaratıcı bir mizah başlıyor.
Bunun güzel bir örneğini geçen gün bir arkadaşım şu sözleriyle verdi:
“Erdoğan gidince yine sevişmeye başlayacağız...”
NOT: Ben de yazıyı kısa kesiyorum, yoksa sertleşmeye başlayacağım.
Paylaş