Paylaş
Başbakan’a bunun bir kurmaca dizi olduğunu, tarihsel gerçeklerle her şeyin yüzde 100 örtüşmesi gerekmediğini anlatmanın bir yararı olmadığını artık öğrendik.
Keşke kitapları arkadaşlarının anlattığı özetlerden değil de bizzat okuyarak takip edebiliyor olsaydı, belki o zaman tarihi romanları da okur, kurmaca ile gerçeğin birbiriyle örtüşüp ayrıldıkları yerler olabileceğini görebilirdi.
Belli ki o da memleketimizin bir bölümü gibi ekranda gördüğü her şeyi gerçek zannedebiliyor. İşin bu kısmını ihmal edebiliriz.
Ama sözlerinde “siyaseten sorunlu” iki unsur var ki, siyasette ustalık dönemini yaşadığını söyleyen bir politikacının yapmaması gerekirdi.
Sorunlu olan birinci kısım, dizi ile ilgili olarak yargıyı göreve çağırıyor olması.
Bu da kendi içinde iki sorun barındırıyor: Yürütmenin başı olarak yargıya etki etmeye çalışıyor. Daha önce de BDP’li milletvekilleri için yargıyı görevlendirmişti, şimdi de bir dizinin yasaklanması için bunu yapıyor.
Bu fasıldaki bir diğer sorun da ifade özgürlüğü meselesine yaklaşımıyla ilgili. Kendi onaylamadığı bir fikri yazarsanız, çizerseniz, filmini çekerseniz buna kızıyor ve ilk tepkisi önce fırça atmak, sonra o insanları hapse tıkmak oluyor.
Bir demokraside böyle bir durum kabul edilebilir mi? Hani Başbakan ileri demokrasi getirecekti, herkes istediği gibi konuşup yazabilecekti?
Öteki sorunu ise uluslararası ilişkilerle ilgili ve çok tehlikeli.
Türkiye’nin ecdadının at koşturduğu yerlerdeki meselelere yaklaşımı emperyal hayallerinin etkisi altında.
“Ecdadımızın at sırtında gittiği yerlere biz de gideriz” derken, başkalarının ecdatlarının da at sırtında, gemi üzerinde bir yerlere gittiğini, o gittikleri yerler arasında bizim ülkemizin de bulunduğunu hatırlamıyor.
Geçmişin emperyal güçlerine sahip ülkelerinin bugünkü yöneticileri de Başbakan gibi düşünürlerse, vay dünyanın başına!
‘Ecdat’ tarifi kimi kapsıyor, kimi kapsamıyor?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Muhteşem Yüzyıl dizisindeki olaylara ve çizilen karakterlere kızarken “Bizim böyle ecdadımız yok” dedi, Kanuni’nin 30 yılını at sırtında seferden sefere koşarak geçirdiğini vurguladı.
Buradan anlıyorum ki Başbakan ecdadımızın kahramanlıklarla ilgili bölümlerini kabul ediyor, saray entrikaları, aşk–meşk–işret kısmını reddediyor.
Ama ne yazık ki ecdadımız da bizler gibi normal insanlardı. Onların da zaafları vardı, âşık olabiliyorlardı, içkiye–yemeğe düşkün olanları da vardı.
Hatta hayatları boyunca saraydan çıkmayan, at sırtında sefere gitmeyenleri de az değildi. Kardeşlerini, kuzenlerini boğazlayanları bir yana bırakıyorum, o zamanın gereği belki de oydu, buradan çıkıp da lanetli bir tarih yaratamayız.
Ama içlerinde deli olanları bile vardı!
Şimdi onların hayatlarını anlatan bir film çekilse, roman yazılsa Başbakan ne yapacak?
“Ecdat” tarifinin içine kimler sığıyor, kimler sığmıyor, onu açıklasa da memleketin televizyon yöneticileri de ona göre hareket etse daha mı iyi olur acaba?
Bir de tabii hangi tarihten başlamamız gerektiğini öğrenmeliyiz.
Hangi yıla kadar işbaşında olanlar ecdat sayılıyor, hangi tarihten sonrakiler sayılmıyor?
Bir ucu Adriyatik’te, diğer ucu Kızıldeniz’de bir imparatorluk kuranlar ecdadımız, bunu anladık, ya aynı imparatorluk kuşa çevrilirken işbaşında olanları ne yapacağız?
Bir de Kurtuluş Savaşı’nı yürütüp, Cumhuriyet’i kuran kadrolar var. Sanıyorum onlar ecdattan sayılmıyor olmalı ki Başbakan sıkça o dönemin kadrolarını suçlayabiliyor.
Başbakan, hepimizdeki kafa karışıklığını önlemek için bence açık seçik bir tarif yapmalı.
Ecdadımız diye kime sahip çıkacağız, kime çıkmayacağız?
Herkes kazandı, insanlık kaybetti
ATEŞKESTEN sonra yapılan dış politika değerlendirmelerini okuyorum, vardığım sonuç şu: Herkes bu savaştan kârlı çıkmış!
Tam Amerikan usulü “win–win” durumu yani!
Hamas kârlı çıkmış, çünkü abluka gevşemiş, FKÖ iyice güç yitirmiş. İsrail kazanmış çünkü Gazze’nin altyapısını ve askeri gücünü iyice çökertmiş, iç
politikada seçimi garantilemiş.
Mısır kazanmış, çünkü bölgede onsuz bir şey yapılamayacağı anlaşılmış. ABD kazanmış, çünkü hâlâ İsrail ve Mısır üzerinde etkili olabildiğini göstermiş vs.
Bu arada çoluk çocuk demeden öldürülen Gazzeliler, roket saldırısında hayatlarını kaybeden İsrailliler kimin umurunda! Herkes “kazanmış”, onlar hayatlarını kaybetmiş, çok mu?
İnsanlık için utanç vesilesi olması gereken her şeyi yaşadık. Masum insanların kafalarına bombalar yağdı, insanlar canlı canlı motosikletlere bağlanıp sürüklendi, ne gam!
“Win–win” oldu, muktedirler için önemli olan bu!
Paylaş