Hangi Süleyman?

ÇORLU yakınlarındaki Sırt Köyü’nde, 1520 senesinin 21 Eylül’ü 22 Eylül’e bağlanırken sırtındaki şirpençeyi (kan çıbanını) sıktırır Yavuz Sultan Selim ve ölür.Tahta çıkarken kardeşlerini ve onların yedi oğlunu boğdurtan Selim’den tahtı devralacak Süleyman’ın böyle bir derdi yoktur, tek erkek çocuktur.

Haberin Devamı

Hoş, daha sonraları mesela Mustafa’yı, Bayezid’i, yani kendi evlatlarını boğdurtacaktır ama tahta çıkışı atalarına göre cana kıymadan, kan dökmeden olmuştur.

Ulak olarak görevlendirilen Silahdarlar Kethüdası Süleyman Ağa’nın Manisa’ya varıp “Baban öldü” demesiyle yola çıkan 25 yaşındaki genç sultan, 30 Eylül’de İstanbul’a varır ve tahta oturur.

*

Daha iktidarının ilk yılı dolmadan atalarının iki kez kuşattığı ama alamadığı Belgrad üzerine yürür.

46 yıl kadar süren devrinde 13 sefer yapacaktır, toprak alacak, toprak verecek, döneminin en meşhur figürlerinden biri ve hatta birincisi olup “Muhteşem” olarak anılacaktır.

Hep at üstünde mi yaşamıştır?

Üşenenler için Ayşe Hür kaba bir hesap yaptı, toplam 8 ile 10 yıl arasında seferlerde yaşamıştır.

Az bir zaman değil fakat 30 yıl da değil...

*

Peki ya Hürrem?..

Ortada büyük bir tutku, aşk olduğu biliniyor.

At üstündeyken kısmını geçtim, ibadet ettiği sırada bile aklında Hürrem’in olduğunu bizzat Sultan Süleyman’ın kaleminden çıkma şu satırlardan anlıyoruz:

Sure-i velleyl okurdum dün namaz-ı şâmda

Zülfün andım dilberin nittim, neyledim, bilmedim.”

Yani: “Akşam namazında sure okurken (okuduğu sure ile söz konusu dilberin saçının karası arasında bağlantı da kuruyor) güzelin saçı aklıma gelince ne edip eylediğimi bilemedim...”

*

Kırım Tatarları, Rusya içlerine (Ukrayna?) akın yapıp esirlerle dönmüştür.

Roksolan adlı güzel kız da Osmanlı sarayına hediye olarak sunulan bu esirler içindedir.

Hürrem derler adına. Çok güzel, çok hırslı, çok hırçındır.

İlk arızasını veliaht Mustafa’nın annesi Gülbahar’la çıkarır.

Bu saç saça baş başa kavganın ardından kendisini çağıran Sultan Süleyman’a şöyle mesaj yollar:

Huzurlarına çıkacak yüzüm yok, ne yapacak benim gibi haini? Saçlarım yoluk, yüzüm gözüm tırmık içinde, nazarlarını rahatsız etmeyeyim...”

Dört erkek, bir kız çocukları olur.

Nazının niyazının yanı sıra şöyle mektupları da vardır:

Benim devletlüm, benim sultanım! Bir buçuk ay oldu ki sultanım tarafından bir haber belürmedi. Hak âlim şahittir ki bugün rahatlık yüzü görmeyüb gece sabaha dek, sabahtan geceye dek birdüziye ağlayıp kendi hayatımtan el yuyup, cihan gözümde âr olup, bilmeyüb nedüp neyliyeceğim...”

Veya:

Benim devletlüm, güneşim ve saadetim sermayesi sultanım, ciğeri kebap, sinesi harap, dîdesi pür âb (gözleri hep yaşlı), gecesini güzdüzden fark etmez, hasret deryasına gark oldum. Aşkın ile Mecnun’dan beter şeydâyım...”

Şeydâ aşktan kafayı oynatmak manasına gelir...

*

Başbakan Erdoğan’ın “majör” fırçalarından birini salladığı televizyon dizisi tarihi gerçekleri bire bir anlatmak iddiasında değil.

Bir nevi tarihi pembe dizi diye küçümsemek de, “Vay ecdadımızı şöyle gösteriyorlar” diye öfkelenmek de yersiz ama böyle yapabilirsiniz.

Yapamayacağınız, yapmamanız gereken, 3 ileri 5 geri demokrasilerde aklınızdan bile geçirmemeniz gereken ise yargıya seslenip “Tiz urun stüdyosunu setini”
demektir.

Gerçekçi olanını buyursunlar çeksinler.

Öz evladı Mustafa’yı “Yedi Dilsizler” ve Zal Mahmud’a, kendi çadırında boğdurtup (rivayete göre izlemiştir de) tahtını koruması ilginç olabilir.

Veya bir diğer öz evladı Bayezid’i ve onunla birlikte dört torununu İran Şahı Tahmasb’a ihale ederek boğdurtması...

Bak bunlar da dramatik öğedir, hep haremde veya hep at üstünde değildi ya koca Sultan Süleyman; arada evlat katili de olmuştur işte böyle böyle...

Haberin Devamı

(Bu yazı için Alpay Kabacalı’nın farklı kaynaklardan derlediği ve 2008’de Denizbank tarafından basılan “Kanuni Sultan Süleyman” kitabından faydalandım, tavsiye ederim...)

Yazarın Tüm Yazıları