Paylaş
Bu savaşın ardından inen Kuran-ı Kerim’in Al-i İmran Suresi’nin 139’uncu ayeti, “Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz” mesajını taşır.
Diyanet’in tefsirine göre, “Bu ayet Müslümanları teselli etmeyi amaçlar. Yenmenin de yenilmenin de Allah’ın değişmez kanunu olduğunu, dolayısıyla Uhud Savaşı’nda uğradıkları yenilgiden dolayı ümitsizliğe kapılmamaları gerektiğini, güçlü bir imana sahip olmanın verdiği azim ve kararlılık sayesinde nice zaferlere ulaşmanın mümkün olacağını” anlatır.
CUMARTESİ/KAHİRE ÜNİVERSİTESİ
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, geçen cumartesi günü Kahire Üniversitesi’nin konferans salonunu dolduran ve çoğunluğunu Mısırlı öğrencilerin oluşturduğu coşkulu topluluğa seslenirken sözü bir ara “Mısır Devrimi”ne getiriyor ve hemen ardından “Kuranı Kerim’de Yüce Rabbimiz bizlere çok açık bir ilke koyuyor” diye konuşuyor.
Erdoğan, Al-i İmran Suresi’nin 139. ayetini önce Arapça okuyup ardından mealini Türkçe aktardıktan sonra şöyle diyor:
“Evet Mısır’da, Türkiye’de tüm bu coğrafyada işte bu temel ilkeyi her an hissetmek, her an yüreğimizde zihnimizde, taşımak ve hatırlamak durumundayız. Esasen sizler Tahrir Meydanı’nda tam da işte bunu söylediniz... Evet siz başınızı dik tutacaksınız. Filistinli başını öne eğmedi, eğmeyecek. Lübnanlı başını öne eğmedi, eğmeyecek. Iraklı, Afganistanlı, Suriyeli kardeşim başını öne eğmedi, eğmeyecek. Çünkü biz bu coğrafyanın insanları, inanıyoruz, öyleyse üstünüz. Hiçbir kompleksin, hiçbir ezikliğin içinde olmayacağız. Kendimize güvensizlik, hüzün ve gevşeme bize asla musallat olmayacak. Tam bir özgüven içerisinde yolumuzda ilerleyecek, tarihi tekrar mecrasına hep birlikte kavuşturacağız.” Bu bölümü salondaki topluluğun hep bir ağızdan tekbir sesleriyle kesilen konuşmasında, İslam dünyasının bugün karşısında duran sorunları aşabileceğini vurgularken, Kuran’ın diliyle, mesajıyla sesleniyor kitlelere Erdoğan.
Bu, “İnanıyoruz, öyleyse üstünüz” mesajıdır.
PAZARTESİ/İSTANBUL HİLTON OTELİ
ERDOĞAN, iki gün sonra İstanbul’da Hilton Oteli’nde Avrasya İslam Şûrası’na hitap ederken, dünyanın İsrailliler ile Filistinliler karşısında çifte standart uyguladığını, İslam ülkelerinin haksızlıklara maruz kaldığını anlatırken, Kahire’deki mesajlarını tekrarlıyor, “Bütün bunlar karşısında bizim başımız öne eğik durmayacak. Tam aksine dik duracağız. Omurgalı olacağız” diye konuşuyor.
Konuşmanın tam bu noktasında Erdoğan birden Türkçeden Arapçaya geçiyor ve bu kez Kuran’dan, Mekke’nin fethedileceği mesajını getiren Fetih Suresi’nin “Allah sana, şanlı bir zaferle yardım etsin” mealindeki 3’üncü ayetini okuyor.
Erdoğan, ardından yine Türkçe’ye dönünce “Biz bu yardımın bizimle beraber olduğuna inananlardanız ve bu yardımın yakın olduğunu da biliyoruz. Özellikle bu dayanışmanız çok önemli” diye devam ediyor.
Her iki konuşmada da Allah’a olan inancın eninde sonunda Müslümanları zafere taşıyacağı vurgusu ön planda. Aynı mesajla bir gün sonra Başbakan’ın AK Parti grubuna hitabında, “Biz bir şeye inanıyoruz, Hakk’a ve halkımıza güveniyoruz. Bir şeyi yaparken bir diğerini de ihmal etmiyoruz. Hakk’ın yardımının da yakın olduğunu biliyoruz” şeklindeki sözlerinde de karşılaşıyoruz.
Kuşkusuz bu mesajlar değerlendirilirken, aktarıldıkları ortam ve hedef kitleleri de dikkate alınmalı. Ancak yine de bu ifadeler, Erdoğan’ın inanç dünyasını olduğu gibi yansıtıyor.
TÜRKİYE İLE MISIR ARASINDAKİ PARALELLİK
ERDOĞAN’ın inanç dünyasından süzülüp gelen bu bakışı, reel alana, bu bağlamda dış politikaya tahvil olurken öncelikle İslam ülkelerinin kendi aralarındaki dayanışmaya, işbirliğini güçlendirmeleri hedefine odaklanıyor. Bu hedef, neredeyse her sorunun çözümünü getirecek bir anahtar olarak karşımıza çıkıyor.
Bunu tamamlayan bir düzlemde Erdoğan en çok “başını eğmemek”, “dik durmak”, “omurgalı olmak”, “ezikliğe kapılmamak”, “komplekse girmemek” kavramlarına başvuruyor. Burada omurgalı duruşun kime karşı sergileneceği sorusunu herhalde “Batı dünyası ve İsrail” diye yanıtlamak gerekir.
Bu kavramları çok sık vurgulama ihtiyacı, aslında İslam dünyasının karşı karşıya olduğu Gazze gibi krizlerin yanı sıra, gelişmişlik anlamında, örneğin refah, bilim ve teknoloji gibi göstergelerde Batı’nın karşısındaki durumu nasıl ileri götürebileceği sorunsalıyla da ilişkilidir. Erdoğan, bu noktada bütün gücüyle İslam dünyasına özgüven aşılamaya çalışıyor.
Yine Kahire Üniversitesi konuşmasında Başbakan’ın Tahrir Meydanı’nın simgelediği “Arap Uyanışı”na çok büyük bir tarihsel kırılma olarak baktığını görüyoruz. Mısır’da bugün Müslüman Kardeşler Örgütü’nün bayrağı altında gerçekleşen değişimi “öze, ruh köküne dönüş” ve“tarihin kendi mecrasına yönelmesi” olarak görüyor Erdoğan.
Erdoğan, demokrasinin nüvesi olan farklılıkları bir arada yaşatabilme anlayışının köklerinin “bizim medeniyetimizde” olduğunu belirtip, “Biz model arama ihtiyacı içinde olan milletler değiliz” derken, bu “öz ve ruh kökü”nün, yani İslam’ın demokrasi de dahil olmak üzere bugünün çarelerini de içinde barındırdığını belirtmiş oluyor.
Kahire konuşmasının en çarpıcı noktalarından biri, Erdoğan’ın Mısır’da bugün meydana gelen siyasi hadiselerle AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 Türkiyesi arasında kurduğu paralelliktir. Tersinden okuduğumuzda, Mısır’da bugün tanıklık etmekte olduğumuz sürecin Türkiye’de zaten 2002’de başladığını belirtmiş oluyor Başbakan Erdoğan.
Yarın “Erdoğan İslam dünyasının liderliğine mi soyunuyor” sorusuna yanıt arayalım.
Paylaş