Paylaş
Çünkü Davutoğlu, “Ortadoğu’yu artık biz şekillendiriyoruz” anlamına gelecek epey söz etti, ama Türkiye’nin ödediği faturalar her geçen gün yükseliyor.
Sadece Suriye ve Irak’ta yaşananlara bakılması dahi yeterli.
Kastettiğim mültecilere harcanan 450 milyon lira değil, o solda sıfır.
Esad’ın, “Türkiye sınırını onlara bıraktık” dediği PYD’nin, bugün Suriye muhalefetiyle savaşır güce ulaşmış olması Türkiye için yeterince büyük fatura.
Dahası, Davutoğlu’nun Suriye politikasının faturaları sadece bunlar da değil.
DAHA İLERİ MENFAAT OLASI MI
Malum Türkiye, Suriye ile ortak bakanlar kurulu yapabilen, 52 anlaşma imzalayan, vizeyi kaldırıp “Şamgen”e geçen, ihracatını 2.5 milyar dolara katlayan, 947 bin turisti ağırlayan, 107 bin TIR’ını en kestirme yoldan Körfez’e gönderen, Suriye’nin komşularıyla serbest ekonomik ilişki kurabilen bir ülkeydi.
Pek çok Türk firmasının iş yapmaya başladığı Suriye, yüzlerce Türk firmasına da Körfez ülkelerinde Çinli rakiplerine karşı ciddi avantajlar sağlıyordu.
Çünkü, aynı malzemeyi Çin gemileri 2 ayda, TIR’lar ise 8 günde Körfez’e ulaştırdığı için Türk firmaları rekabet üstünlüğü yakalamıştı.
TIR’lar için yeni güzergâhlar bulundu, ama güvenlik ve maliyet riski yükseldi.
Patenti Davutoğlu’na ait senaryoya göre Esad devrilince Türkiye, tüm bu avantajları geri kazanacak.
Ancak uluslararası ilişkiler ‘çıkara’ odaklı olduğuna göre, Müslüman Kardeşler eğer, “Gelin Suriye’yi teslim alın” demeyecekse, Esad döneminden daha ileri hangi ‘çıkar’ söz konusu olacak?
MÜSLÜMAN KARDEŞLER’E ENDEKS
Diplomasi kulislerinde, Türkiye’nin bölge politikasının Davutoğlu’nun tercihiyle, tamamen Müslüman Kardeşler’e endekslendiği epeydir konuşulmakta, Davutoğlu’nun, Suriye’de de bir Müslüman Kardeşler hükümeti kurulacağına olan inancını güvence gördüğü belirtiliyor.
Arap milliyetçisi Müslüman Kardeşler, Türkiye ile ilişkilerini nereye vardırır, şimdiden kestirilemez, ama bugün için önemli kayıplar söz konusu.
Dışarıda Türkiye, Suriye’de her ülkeden önce koşan, ortada daha sığınmacı akını yokken, kendi topraklarında kamplar kuran, eğitim verdiği, yardım yaptığı silahlı güçler sayesinde komşusunda çatışmaları arttıran bir profil çizdi.
Bu profilin dayanağı Davutoğlu’nun, “Suriye’yi çok iyi tanıyoruz” sözüydü.
Ancak, şu gerekçelerle Suriye’nin pek de o kadar tanınmadığı savunulabilir:
- Esad yönetiminin kolay devrilmeyeceği açıktı, çünkü, hem ortada kitlesel halk hareketleri yoktu hem de Esad’a güç veren kesimler iyi düşünülmedi.
- Esad Ailesi, 42 yıldır kendi becerileriyle ayakta kalmadı. Sayıları Aleviler kadar olan Hıristiyan azınlık, laik Sunni kesim, orta ve üst gelir grubu ile en zenginler Baas’ın temel dayanağı ve onların rejime desteği bitmiş değil.
- Geride kalan yoksul kesimler ise Suudi Arabistan ve Katar’ın maddi ve dini eğitim yoluyla verdiği büyük desteğe rağmen güçlü muhalefet oluşturamadı.
Paylaş