Paylaş
“AK Parti 28 Şubat’ın ürünüdür...”
Bu hurafeyi iki taraf da kullanıyor.
- AK Parti’ye karşı olanlar, onu sanki 28 Şubat sayesinde iktidara gelmiş gibi göstermek istiyor.
- AK Parti yanlıları da 28 Şubat sürecini karalamak için, Erdoğan’ın iktidara gelişini sanki halk o sürece tepki göstermek için Erdoğan’a oy verdi diye gösteriyor.
Tabirimi mazur görün ama bunların ikisi de palavradır, hurafedir...
Yakın tarihle yüzleşmek mi istiyorsunuz?
Gelin yüzleşelim.
* * *
- BİR: 28 Şubat’tan sonra yapılan ilk seçimde, Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi 17 puana yakın oy kaybetti.
- O ZAMAN biri çıkıp bize şu sorunun inandırıcı cevabını versin:
Madem halk, 28 Şubat’a karşıydı ve o günkü hükümet mağdurdu...
Niye gidip de Bülent Ecevit’in ve Devlet Bahçeli’nin partisine oy verdi?
-ÇÜNKÜ GERÇEK TAM AKSİ: 28 Şubat’ın güya mağdurunu oynayan iki partiyi halk cezalandırdı.
Başka yorumu olan varsa gelsin...
* * *
Gelelim ikinci hurafeye:
- BİR SONRAKİ SEÇİMDE halk Erdoğan’a ve
AK Parti’ye neden oy verdi?
Bu sorunun cevabını almak için 1996 ve 97’de neler olmuş, bakmak yeterli.
Bilmeyene anlatalım, unutana hatırlatalım. O yılların bilançosu şuydu:
Meclis’te karşılıklı olarak aklamalar, yolsuzluklar, çekişmeler, ekonomik kriz, Susurluk olayı, çeteleşmeler...
Bütün eski liderler yıpranmıştı.
Bunun karşısında kim vardı?
Tayyip Erdoğan... Abdullah Gül... Bülent Arınç...
Yeni, denenmemiş, güzel konuşan, ikna eden ve “Milli Görüş gömleğini çıkardığını söyleyen” üç siyasetçi...
Tıpkı Adnan Menderes’in 1950’deki, Demirel’in 1960 sonrası, Özal’ın 1983’teki çıkışı gibi...
Ve şu tarihi gerçeği de unutmayın.
Adnan Menderes ve Süleyman Demirel, girdikleri seçimlerde yüzde 50’nin çok üzerine çıkan oylar almışlardı...
Diyeceğim, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi 2002 yılında başlamıyor...
‘Bunlar bir avuç Nişantaşı’dır’ diyenler fena halde yanıldı
GEÇEN hafta şöyle bir tez ortaya attım:
“Demode muhafazakârlığın Türkiye’de geleceği yok...”
Bence çok verimli bir tartışma başladı.
- Mehmet Tezkan, Milliyet’teki köşesinde “Türkiye gittikçe muhafazakârlaşıyor” diye yazdı.
“Tutuculaştırma anneler ve kadınlar üzerinden yürüyor” dedi.
- Buna karşılık Orhan Bursalı, Cumhuriyet’teki köşesinde şunu söyledi:
“Recep Tayyip Erdoğan ‘yeni bir söylemle’ bütün bunları bir potada eritip ‘yeni toplum’ yaratma niyetinde... Yaratabilir mi? Bence hayır.”
Bursalı, şu an devletin kendisi haline gelen
AK Parti’nin, toplumu muhafazakârlaştırmaya uğraşacağını, ama bunda tam da başarı elde edemeyeceğini savunuyor.
Bu tartışma devam edecek...
Etmesi de gerekir.
Hayat tarzımız, Allah’ın hepimize verdiği “hayatı yaşama duygusunun” en önemli dışavurumu.
İster muhafazakâr olalım, ister daha farklı yaşama duygusuna sahip olalım.
Hepimiz, hayat tarzımızı sonuna kadar savunmalıyız.
Bu toplum hepimize aitse, AK Parti’nin yüzde 50’sinin dışında bir yüzde 50 daha varsa...
Biz de varız demektir...
Bu da “Yok edilmemiz mümkün değildir” anlamına gelir.
Üzerinde ‘Kemal Atatürk’ çıkartması olan araba sayısı arttı mı
AK Parti eski MKYK üyesi ve Yeni Şafak gazetesi yazarı Ayşe Böhürler, “Türkiye’de Kemalist gençlik” başlıklı yazısında ilginç bir gözlemini aktardı.
Bir arkadaşı, “Dikkat ediyor musun, Kemal Atatürk imzalı sticker yapıştırılmış ne kadar çok araba var” demiş.
“Öncelikle seçici algı mı diye düşündüm” diyor.
“Ama dikkat etmeye başlayınca arkadaşıma hak verdim” diye devam ediyor.
* * *
AK Parti kurucusu bir aydın tarafından yapılmış önemli bir gözlem.
Niye böyle oluyor?
Görüşüm şu:
12 Eylül “Atatürk’ten bıktırdı”...
Bu dönemde hayâsızca Atatürk’e saldıranlar ise onu halkın gönlüne yerleştiriyor.
Burada asıl önemli olan bazı sosyologların görüşleri.
Başlarda yanlış okuduğum, ama gün geçtikçe hem o zamanki hem de şimdiki görüşlerine saygı ve güvenim artan Prof. Nilüfer Göle geçen pazartesi günü Milliyet’te Zeynep Miraç’a verdiği mülakatta çok önemli bir Atatürkçülük analizi yapıyor:
- “80’li yıllardan beri Kemalizm’den Atatürkçülüğe bir dönüşüm olduğunu düşünüyorum. Bugün daha popüler bir Atatürkseverlik var.”
- “Atatürk yaşamın içine girdi, toplumsallaştı.”
- “Son 29 Ekim, laikliğe sevdalanmış kesimin sadece devlet olmadığını, bir avuç insan olmadığını gösterdi.”
- “Bundan önce laik kesim sokakta değil, devletteydi. Bir anlamda diyebiliriz ki normal yurttaş oldular.”
* * *
Bu tartışmadan geldiğim nokta şudur:
Türkiye’de Atatürk imajı yeniden yükseliyor.
Laik kesim demokratikleşiyor.
Buna karşılık muhafazakâr kesim adına siyaset yapan parti devletleşiyor ve otoriterleşiyor.
Ama kesinlikle inanıyorum ki, bu otoriter yapı bugünün Türkiye’sinde sürdürülebilir bir durum değildir.
Laikler normalleşti...
Muhafazakâr siyaset de normalleşecek...
O zamana kadar arzum şu.
Her gün durmadan Atatürk’e hayâsızca saldıranlar, bunu yapmaya devam etsin.
Çünkü onlar devam ettikçe Atatürk çıkartmalı araba sayısı artacak.
Paylaş