Üslup ve sistem

CUMHURBAŞKANI Gül, Başbakan Erdoğan’la üsluplarının farklı olduğunu söyledi. Bu apaçık belli, hatta sadece üslupları değil, siyaset yapma tarzları da farklı.

Haberin Devamı

Gül, cumhurbaşkanı olduğu için de “herkesi kucaklayan” bir üslup kullanmaya dikkat ettiğini belirtti.

İşte, sistem tartışmalarında en önemli konu budur: Parlamenter sistem yumuşak ve birleştirici bir cumhurbaşkanı gerektirir, halk ondan bunu bekler.
Başkanlık sisteminde ise başkan siyasi kavgaların odak naktasında yer alır. Hele de siyasi kültürünüz Amerika’daki gibi ‘liberal’ değil de bizdeki gibi sert ve çatışmacı ise devlet başkanı çok sert iç politika kavgalarına girebilir. Dayandığı taban da “Vur vur inlesin...” diyerek bunu teşvik eder.

‘Kardeşlik hukuku’

Erdoğan’la Gül arasında bir “kardeşlik hukuku” var elbette. Fakat bu, siyasette o kadar belirleyici olamaz. Sıffin Savaşı’nda çarpışanların arasında “kardeşlik hukuku” yok muydu?!

Gül’le Erdoğan’ın çatışmasını önleyecek en önemli faktör, çatışma halinde ikisi de çok yıpranacağı için bundan sakınmalarıdır.

İkisinin çatışması sadece kendilerini yıpratmaz, siyasi istikrarı bozabileceğinden Türkiye’ye de zarar verir. Demirel’le Özal çatışmayıp işbirliği yapsaydı,
1990’lı yıllar ‘kayıp yıllar’ olur muydu?

Haberin Devamı

Onun için kimse Gül-Erdoğan çatışmasını teşvik etmemelidir.

Fakat Ali Bayramoğlu da yazdı, “başkanlık istemi” tasavvuru böyle bir çatışmaya yol açma potansiyelini taşımaktadır. Zaten “Çatışırlar mı?!” sorusu hep cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, başkanlık sistemi gibi konularla ilgili olarak akıllara geliyor.

Parlamenter cumhurbaşkanı

Parlamenter sistemin devam etmesi Türkiye’yi böyle bir çatışmadan korur. Muhafazakâr-liberal düşüncenin büyük isimlerinden merhum Prof. Ali Fuat Başgil, ‘parlamenter cumhurbaşkanı’ hakkında 52 yıl önce şunları yazmıştı:

“Parlamenter rejim cumhurbaşkanının ne bir kahraman ve muzaffer kumandan, ne de bir dâhi olmasını şart kılar. Yalnız memlekette sevilen ve hürmet edilen, dirayet ve kabiliyetine güvenilen bir şahsiyet olmasını kâfi görür. Hele devlet reisinin faal bir politikacı olmasını hiç istemez. Çünkü böyle bir şahsiyet bu rejimin devlet reisinden beklediği birleştirici ve ihtirasları yatıştırıcı rolü yerine, bilâkis efkârı parçalayıcı ve parlamentoyu hırçınlaştırıcı bir rol oynar. Aktif politika, devlet reisinin değil, başbakanın ve bakanların rolüdür. Devlet reisine düşen, politika dışında, çarpışan siyasi fikir gruplarının üstünde kalmaktır. Bu şartı yerine getiremeyen ve siyasi ihtirasların çarpışmasında taraf tutan bir devlet reisi bu rejimde faydalı olmak şöyle dursun, milletin selâmeti için tehlikeli olur.” (Ali Fuat Başgil, Esas Teşkilat Hukuku, İstanbul 1960, sf. 346.)

Haberin Devamı

Bu satırlar çok mu kitabi? Fakat siyaset biliminin bu tespiti, yüzlerce yıllık tecrübenin ifadesidir.

2014’ten sonrası

Gül’ün üslubunu anlatırken “Cumhurbaşkanı olarak ben herkesi kucaklıyorum” diye konuşması tam Başgil’in anlattığı portreye uygundur. Fakat 2014’ten sonra ne olacak?!

Siyaseten başkan kadar güçlü, fakat hukuken yetkisiz ve sorumsuz bir cumhurbaşkanımız olacak... Anayasal olarak yetkili ve sorumlu fakat cumhurbaşkanı karşısında siyaseten güçsüz bir başbakanımız olacak!

Bunu çözmek için sistem değiştirmenin ağır sancılarını yaşamak yerine, parlamenter sistemin gereklerini yerine getirmek daha iyi olmaz mı?! Fakat maalesef Karl Popper’in dediği gibi “Siyaset rasyonel bir teorem değildir!”

Haberin Devamı

Ne diyeyim, Allah hayırlısını versin.

Yazarın Tüm Yazıları