Paylaş
Gıda üreticileri, ürünlerini pazarlarken sağlık yararlarını ön plana çıkarmak, tüketicinin ilgisini bu yolla çekmek isterler ve bu eleştirilecek bir şey değildir. Her üretici, ürününü tanıtmak, tüketicisini bilgilendirmek ister, bundan daha haklı bir şey olamaz. Ne var ki bu faydalar bazen gereğinden çok abartılabiliyor, “iyi ve güzel özellikler” fazlaca allanıp pullanabiliyor, sıra o ürünün olumsuz yanlarına gelince sorunlar görmezden gelinerek algı yanılsamaları yaratılabiliyor. Böyle bir durumun “çikolata” konusunda da var olabileceğini düşünüyorum. Nedeni şu...
BİLGİLER DOĞRU AMA...
Kakao taneciklerinin antioksidan maddeler içerdiği doğrudur ama doğada hangi tohuma, çiçeğe, yaprağa, köke el atıp da “Bunun içinde işe yarar ne var?” diye araştırsanız, hepsinde (az ya da çok ama mutlaka) antioksidan bir madde, faydalı bir mineral, bir vitamin bulabilirsiniz. Bu nedenle “Hücrelerime daha çok antioksidan kazandırayım” diye çikolata yemek ne kadar doğru olur bilemiyorum.
Ayrıca kakao yağının kan yağlarını etkilemediği, tersine kolesterol seviyelerini azaltabileceği bilgisi de bilimsel olarak net ve açık bir şekilde kanıtlanmış değildir. Kısacası çikolata yiyerek antioksidan kazancınızı artırmak kalbinizi, beyninizi güçlendirip gençleştirmek, cinsel iştahınızı artırmak ya da moralinizi düzeltmek, hele hele yüksek LDL kolesterolü çikolata ile düşürmek hiç de akılcı bir yaklaşım gibi görünmüyor.
NE YAPMALI?
Bence “bitter” de olsa (yani süt eklenmemiş ve kakao içeriği yüzde 70 olsa da) çikolatayı abartmayın. “Lezzet” ve “keyif” için tadına bakın ama miktarı dozunda tutun, işi tadında bırakın, faydalı diye her gün birkaç parça çikolata yemeye kalkmayın. Çikolata “lezzetli” ve “şık” bir besin, “duygusal” yanı güçlü “hoş” bir gıda ama sağlığım iyi olsun, güçlü olsun diyerek çikolata yemek pek doğru olmasa gerek!
İyi kolesterolü (HDL-K) artırmanın 5 yolu
1. Fazla kilolarınız varsa verin. Özellikle göbeğiniz büyükse küçültmeye, bel çevreniz kalınsa inceltmeye gayret edin.
2. Sigara içmeyi bırakın. Alkolü abartmayın.
3. Daha aktif bir hayat sürmeye, özellikle sık sık tempolu yürümeye gayret edin.
4. Omega-3 desteklerinden istifade etmeye çalışın.
5. Trigliserid seviyeniz fazlaysa düşürmenin bir yolunu bulun. Örneğin daha az kalori tüketin, karbonhidratları daha az yiyin.
Tarçına yer açın
Tarçının sindirimi kolaylaştırdığı, karındaki gaz ve başka nedenlerle oluşan sancıları azalttığı, bağışıklığı güçlendirip tansiyona, romatizmal ağrılara iyi geldiği zaten biliniyordu ama hiçbirimizin aklına “annelerimizin muhallebinin üzerine neden tarçın eklediği sorusuna kafa patlatmak” gelmiyordu.
Yakın zamanda yapılan araştırmalar, annelerimizin ne kadar iyi gözlemci ve akıllı insanlar olduklarını ve ne de çok öngörülü davrandıklarını bir kez daha kanıtladı: Tarçın kan şekerini de dengeliyor, kan şekerini düşürüyor.
Anneler muhtemelen bu mükemmel baharatın tatlıları takiben kan şekerindeki ani yükselmeleri önleyebileceğini belki birkaç yüzyıl önce çoktan keşfetmişti.
Şeker hastasıysanız, hipoglisemi sorununuz varsa, kilo problemi yaşayan biriyseniz yiyecek içecek planınıza tarçın ekleyin, tarçını sadece bir lezzet artırıcı değil, bir sağlık destekleyicisi olarak kabul edin.
Yeterli ve etkin bir sonuç almak istiyorsanız ortalama 5 gram civarında tarçın tüketmeye bakın (1-2 çay kaşığı). Taze toz tarçını “tarçın çayı” şeklinde içebileceğiniz gibi yoğurt, süt ve başka yiyeceklerinize de ekleyebilirsiniz.
UNUTMAYIN
Omega-3’ü neden öneriyoruz?
Omega-3 yağlarının (EPA, DHA) sağlığımız için yararlı oldukları kesindir. Bu yağların;
1. Kanı incelttiğini,
2. Kalp krizi ve felç riskini azalttığını,
3. Trigliserid seviyesini düşürdüğünü,
4. Aritmileri önlemeye yardımcı olduğunu,
5. Bazı kanserleri engelleyebildiğini,
6. Depresyonla mücadeleyi desteklediğini,
7. Dikkat eksikliğini gidermede faydalı olduğunu,
8. Yeni doğanlarda göz gelişimini olumlu yönde etkilediğini,
9. Bağışıklık sistemi fonksiyonlarına iyi geldiğini,
10. Belleği desteklediği,
11. Kilo kontrolüne yardımcı olabildiğini,
12. Genel olarak daha uzun bir ömür sürmeye katkı yapabildiğini gösteren pek çok bilimsel veriye sahibiz. Buna karşılık modern beslenme tarzı nedeniyle yiyip içtiklerimizin neredeyse tamamı omega-3 fakiri gıdalardır. Sütler, yoğurtlar, peynirler, yumurtalar, etler eskisi kadar omega-3 ihtiva etmemektedir.
Omega-3’ten zengin olduğunu bildiğimiz ceviz, semizotu, koyu yapraklı bitkiler yeteri kadar omega-3 ihtiva etmedikleri tartışılmaktadır. Balık tüketimimizin önemli bir ölümünü oluşturan çiftlik balıkları da hazır yemlerle beslenip doğal deniz yosunları ve diğer ürünlerini yemediklerinden omega-3 yönünden yetersizdir ve onları yiyerek omega-3 eksikliğimizi gidermemiz olanaksızdır. Tüm bu nedenlerle omega-3 desteklerinden faydalanmamız lazımdır. Bunu yaparken de temiz ve ucuz omega-3 desteklerine yönelmemiz öneriliyor.
Paylaş