Paylaş
Ayşe Böhürler’le ilgili araştırmayı yaparken, onun 7 Temmuz 2012 günü Yeni Şafak gazetesinde yazdığı çok ilginç bir yazısına rastladım.
Bundan bir süre önce İstanbul’da “kadınlara ait” ilginç bir konser verilmiş.
Konseri, tamamı başı örtülü kadınlardan oluşan bir koro vermiş.
Dinleyicilerin tamamı da kadınmış.
Koro, konserini “Hayat sevince güzel” şarkısıyla bitirmiş.
En çok alkış alan şarkı bu olmuş. Dinleyiciler ayakta alkışlamışlar.
Bunun üzerine korodaki kızlar da hep birlikte “Hayat sevince güzel” sloganını atmış.
* * *
Ayşe Böhürler nereden nereye gelindiğini şöyle anlatıyor:
“ ‘Hak yol İslam’dır’ dan, ‘Hayat sevince güzel’e geldik.”
Konser sonunda bu değişimi, kendilerinden “annelerimiz” diye bahsettiği, önceki neslin başörtülü üyeleriyle de konuşmuş.
O sohbeti de şöyle özetliyor:
“Annelerden bir bölümü, ‘Her ikisi de olmalı, biz yanlış yaptık, birincisine önem verip ikincisini kaçırdık ve mutsuz olduk” demiş.
* * *
Bunu bir arkadaşıma söyledim. Laik kesimin bütün şüpheciliği ile “Sakın şarkıda tasavvufi bir sevgiden söz ediliyor olmasın” dedi.
Youtube’a girip baktım. Selmi Andak’ın bir bestesi...
Sözleri şöyle başlıyor:
“Gecelerin gölgesinde kırık kadeh gibiyim...
Bu sensiz akşamlarda umutsuz kederliyim.”
Nakaratı ise şöyle:
“Hayat sevince güzel sen sevilirsen eğer.
Yoksa hasretle biter tatlı geçen o günler...”
Sözler basbayağı bir aşkı anlatıyor...
* * *
Ayşe Böhürler bu gözlemini aktardıktan sonra çok kritik ve önemli bir soruyu soruyor:
“Epeydir düşünüyorum. O zaman verdiğimiz mücadeleyi aynı argümanlarla başka bir hayat tarzı için bize karşı verselerdi ne yapardık acaba?
Tıpkı bizim ailelerimize söylediğimiz gibi ‘Hayır, ben senin inandığın biçimde inanmıyorum, senin doğrularına göre yaşamak istemiyorum’ dese, ne yaparız?”
Tam bu noktada bir parantez açıp, “Bunları yazarken kendimi ‘Allah korusun derken’ buluyorum” diyor.
Hayati sorular devam ediyor:
- ”Bir zamanlar bize ‘Aaa örtünmüş’ diye hayret edenlere verecek çok cevabımız vardı. Peki, bugün ‘Aaa falancanın kızı örtülü değil’ diyen kendi sesimize karşı verecek cevabımız var mı?”
- ”Cumhuriyet rejiminin dogmalarına karşı çıkan ruhumuz, muhafazakârlığın dogmalarına karşı neden boyun eğiyor?”
* * *
Başörtülü kadınlarla ilgili yaptığım bu küçük çalışma, bana o mahallede çok çarpıcı ve önemli bir tartışmanın başladığını gösterdi.
Laik kesim “normalleşmeyi” içine sindirmeye başladı.
Galiba muhafazakâr kesim de kendi normalleşmesini içine sindirmeye başlamış.
Görüyorsunuz, geçmişte büyük çatışmalara yol açan sorunları çözmek için ille de kanunlar gerekmiyor.
“En etkili 10 başı örtülü kadın”a devam
9. FATMA BARBAROSOĞLU
TÜRBANIN ÜÇÜNCÜ TURUNDA KENDİ MAHALLESİNE DE ÇAKAN KADIN
BAŞBAKAN Erdoğan, bir belagat sihirbazı ise, Fatma Barbarosoğlu da bir üslup sihirbazı.
Etkili başörtülü kadın listesindeki akademik sicili en parlaklarından biri. Afyon doğumlu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi,
Felsefe Bölümü’nden mezun.
Bitirme tezi, “Türk-İslam felsefesinde tasavvufi eğitim”.
Onu, çok ilginç bir doktora tezi izliyor:
“Modernleşme sürecinde moda-zihniyet ilişkisi... ”
İlk fırsatta okuyacağım.
Tam 19 kitabı var. Kitaplarının adları bile, modern iletişim zihniyetini ne kadar iyi anladığını ortaya koyuyor:
“Şov ve mahrem”, “İki kişilik rüyalar”, “İmaj ve takva”, “Otobüsname...”
Gazeteciliğin modern dilini çok iyi biliyor. Kısa cümleler, küçük paragraflar ve etkili bir anlatım.
Bir MHP milletvekili geçen pazar Meclis’te AK Partili milletvekillerine şöyle yüklenmişti:
“Sizdeki Tayyip Erdoğan korkusu, Allah korkusunu bile geçti... ”
Bu iddia, en azından muhafazakâr kesimin kadın yazarları için geçerli değil. Fatma Barbarosoğlu da lafını esirgemeyenlerden. Türkiye’nin halinden çok memnun değil. “Karşımızda şirazesinden çıkmış, darmadağın bir Türkiye kitabı var” diyor.
Kendi mahallesine bakışında da eleştirel. “Başörtülü üçüncü tur” yazısında, bir zamanlar devletin tavrından çeken türbanlı kadının şimdi de kendi mahallesinde mücadele vermek zorunda kaldığını şöyle anlatıyor:
“Başörtüler küçük mü olmuş
Omuzlar meydanda mı kalmış
Eteğin boyu yerden dört parmak olmalı
Renkli başörtülü... I-ıh takvaya hiç uygun değil
Çarşaflılar başörtülülerden esirgerdi selamı
Şimdi başörtülüler birbirinden esirgiyor bir merhabayı...”
10. HİDAYET ŞEFKATLİ TUKSAL
BAZI MAHALLELİYE GÖRE EN ETKİLİ 10’UN BİR NUMARASI O
DANIŞTIĞIM birçok mahalle sakinine göre, listenin kesinlikle daha üst sıralarında yer alması gereken bir aydın.
En etkili 10 içinde tek ilahiyat eğitimi almış olanı. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde eğitim gördü.
Doktorası Hadis Anabilim Dalı’nda.
Konusu da ilginç:
“Kadın aleyhtarı rivayetler üzerinde ataerkil geleneğin tesirleri... ”
Başkent Kadın Platformu’nun aktif üyesi. “Taraf” gazetesinde yazıyor.
Öteki kadın yazarlar gibi o da, AK Parti’yi damardan eleştirebilen kadınlardan biri. Hem de şu kadar açık biçimde:
“İktidarda kalmayı isteyen ve bunun için birçok şeyi mubah gören pragmatik bir parti bu. AK Parti’yi ilkeli bulmuyorum. Ne yapacağı kestirilemiyor. Programına göre davranan bir parti olmasını isterdim onun.”
Ahmet Hakan’ı görürsem ben de şu lafı çakacağım
AHMET Hakan dünkü yazısında, beni görürse şöyle laf çakacağını söylüyor:
“Türbanlı kadınların sadece belli alanlarda öne çıktığını fark ettim’ diyen Ertuğrul Özkök’e, ‘Yıllarca belli alanların kendilerine kapatılmasından olabilir mi acaba?”
Bana laf çakmasına hiç gerek yok. Zaten o yazıda ben de aynı tespiti, aynı cümleyle yazmıştım.
Herhalde, güzel bir cumartesi gecesinden sonra gelen pazar rehavetinde dikkatinden kaçtı...
Ancak benim yazımda bir başka tespit daha vardı. Bazı alanlarda kadına türbanı yasaklayan kanun yok.
Mesela iş dünyası...
O alanlarda niye etkili hiçbir başörtülü kadın bulamadık?
Gördüğümde ben de bu lafı Ahmet Hakan’a çakacağım.
Pardon çakmayacağım. Soracağım...
Paylaş