Paylaş
“Atam sen, ‘Biz Türkler Orta Asya’daki büyük bir iç denizin kenarında doğduk, o bizim anayurdumuzdur. Sonra o denizin kurumasıyla dünyanın dört bucağına dağıldık’ dedin... Senin kuşağın Türk tarihini böyle öğrendi; bunu sen bulmuştun. Araştırsınlar diye Türk Tarih Tetkik Cemiyeti’ni kurdun.
Ama 10 Kasım 1938, dokuzu altı geçe o denizi kuruttular, ‘dünyayı Türk yaptı’ dediler...
Sana inanmadılar... Batı’ya Türk tarihini öğrensinler diye gönderdiklerin sana ihanet ettiler. Türkçe bilmeyenlerin yazdıklarına biat ettiler, üstüne tüy kondurmadılar.”
Fakat bir Uygurlu çıkıyor ve “Orada beş iç deniz vardı” diyerek bunları sayıyor: “Uçuğıltır köl, Om-Oğ, Obıl uçı, Uçuğuy köl, Oğ-Ur...”
“Ama Uygurlu’ya inanmadılar” diyerek Atatürk’e seslenişini şöyle sürdürüyor:
“Sen ‘Orta Asya anavatan, Anadolu ikinci vatan, Girit üçüncü vatandır’ dedin... Dinlemediler bile! Batılı bunu kabul etmez, Batı doğru söyler, söylediği doğrudur... Bize, Batı’nın ‘okeyi’ gerektir dediler!
Uygurlu, ‘Orta Asya’da kaya resimleri, yazı var, atalarımız yazıyı buldu’ dedi... Ve yazıları okudu. Alay ettiler. Ama tersini ispat edemediler. Çünkü Türkçe bilmiyorlardı!
- Anadolu’da kaya resmi, yazı var, dedi. Bunlar M.Ö. on üç bini gösteriyor, atalarımız Doğu Anadolu’ya bu tarihte ayak bastı dedi. Yazıları okudu. Sinirlendiler, hayaldır bu; biz, Anadolu’ya 1071’de geldik Batı öyle söylüyor, dediler.
Okunamayan Girit yazısını okudu. ‘Atalarımız yazmışlardı’ dedi, aynı adam. Senin gerçeği keşfetmiş olduğunu ispat etti. Hiç renk vermediler. Derken, Ankara’nın Güdül Salihli Köyü’nden Cemil Söylemezoğlu haykırdı:
- Heyyyy... Güdüllüler uyanın. Biz Anadolu’da beş bin yıldan beri varız.
Bunu Servet Somuncuoğlu duydu, ekip kurdu, gittiler, gördüler; kaya resimleri ve yazıları keşfettiler... Tam beş bin kaya resmi ve yazı... Ama, atalarımızın Türkçelerini bilmediklerinden okuyamadılar...
Okuyana –Batılı olmadığı için– başvurmadılar. Bir Göktürk yazısı tutturmuşlar gidiyorlar... Harfler Orhun’daki yazıların ayni imiş... Orhun öncesini bilmediklerinden orada kaldılar. Daha çok bekleyecekler. Çünkü, damgaları harf sandılar. A, B diye okudular, AT, ÖK diye okuyacaklarına... Orhun’dan önce, Açıktaş, Uluğ-kem, Işub-Oq, Uw-On, Etrüsk, İskit yazılarının varlığına sırtlarını dönmüşler... En son yazı, Orhun’a takılıp kalmışlar, onu ilk sanıyorlar.
Fakat, Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim. Nihayet, Türk tarihinin yeniden yazılması gerektiğini kabul ettiler. Yıl 2011... Biz bunu 1988’de söylemiştik.
Atam, sen ne diyordun, “Biz Anadolu’da en aşağı beş bin yıl önce varız”. Yıl 1930 idi. Bunu arasınlar diye Türk Tarih Tetkik Cemiyeti kurulmuştu. Ama o cemiyet, Türk Tarih Kurumu, sana inanmadı... Türkçe bilmeyen, nalıncı keseri Batılının kalem aldığı tarihi kabul etti. Batının kalemi, Türk tarihini değil, Batı çıkarları tarihini yazdı. 1071’e kabul ettirdi. Sen ne diyordun, ‘behemahal (zaman kaybetmeden) Türk tarihi yazılmalıdır. Biz beş bin yıldır Anadolu’dayız’. Artık ok yaydan çıkmıştır, ‘Türk gerçeği’ ortadadır. Rahat uyu artık, Türklüğünü inkâr edenler seni rahat bırakırlarsa?...
(Ankara Güdül’deki kaya resmi ve yazıt, Sermet Somun-cuoğlu’nun ‘Damgaların Göçü’ kitabında görülebilir.)
İzinler kaldırıldı
YILLARDIR izindeyiz deyip durduk. 74 yıllık izin yeter, izinler kaldırıldı. Herkes görevlerinin başına, derin derin komalardan, kış uykularınızdan uyanın artık, görmüyor musunuz çatı çöküyor.
Süleyman Apaydın’ın Atatürk için yazdığı şiir halen çok anlamlı. “... Prangalı kalsın diyorsanız, köleler/Unutun tüm dediklerimi/Yıkın, diktiğiniz heykellerimi/Yoksa çağdaş medeniyetin bir anlamı/Ortaçağ’a taşımak istiyorsanız zamanı/Baş tacı edebiliyorsanız/Sanatın içine tüküren adamı/Unutun tüm dediklerimi/Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...”
Rahat uyu Atam diyemeyeceğim, uyuyamadığını biliyorum tıpkı benim gibi, tıpkı seni sevenlerin gibi...
Sacide KIVIRCIK
Biliyor musunuz
DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, ABD Başkanı Barack Obama’nın, 30 Temmuz 2012’de Başbakan Tayyip Erdoğan’la telefon görüşmesi yaparken elindeki ‘beyzbol sopası’ ile poz vermesinin, “yakın ilişkinin göstergesi” olduğunu söylediğini... MİLLİ Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in Ortaöğretim Uluslararası İlişkiler Ders Programı’ndan 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün adının çıkarılmasını kendisine yazılı olarak soran CHP Milletvekili, İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan’a ilginç bir yanıt vererek “Adının yer almaması, çıkarıldığı anlamına gelmez” dediğini, buna da Bilgehan’ın “Dünyanın her yerinde Cumhuriyetimizin kurucuları saygı ve rahmetle anılırken, kendi ülkelerinde adlarını silmeye çalışmak hangi gerekçelerle açıklanabilir” diye tepki gösterdiğini...
Halka sorulsun!
TMMOB Şehir Plancıları Odası, Dünya Şehircilik Günü nedeniyle bir bildirge yayınladı. Konutu kentsel dönüşüme uğrayanlar, belediyeler ve müteahhitler ‘Kentsel Dönüşümün Temel İlkeleri’ni bu açıklamadan öğrenmelidirler.
Çarpıcı eleştirilerden bir özet yaparsak deniliyor ki:
Hükümetin yaptığı yasal düzenlemeler ve bu düzenlemelere koşut sürdürülen uygulamalar, yalnızca kentsel mekânı değil, tarım alanlarını, orman alanlarını, meraları, yaylaları, sayısız HES projeleri ile akarsuları etkilemekte, doğal varlıklarımızı geri dönülmez biçimde tahrip etmektedir.
Planlama alanında kuralsızlığın egemenliği büyümektedir. ‘Deprem korkusu’ halka dayatılmaktadır.
Kentsel dönüşüm adı altında başlatılmış olan ve yasada tanımlanan amaçla ilgisi olmayan, yasal düzenlemelere karşı toplumun inancını tüketen projelerin uygulanması durdurulmalıdır.
Dönüşüm açısından öncelikli, yüksek riskli alanlar ve yapılar toplumsal uzlaşma ile belirlenmeli, taşıyan alanlar ile riskli yapıların yoğunlaştığı alanlar dışında, rantı önceleyen projelerin geliştirilmesi engellenmelidir.
Paylaş