Hukuk ve açlık

HÜKÜMET Sözcüsü Bülent Arınç Anadilde savunma hakkının sağlanacağını, Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesinin “görüşmenin amacına göre” Adalet Bakanlığı’nın izniyle mümkün olacağını belirtti.

Haberin Devamı

Açlık grevi yapanlara seslenen Arınç kendisine yakışan duygulu, şefkatli üslupla bunu bırakmalarını istedi. İnşallah yarın Başbakan da grupta böyle konuşur.

Anadille savunma konusunda Adalet Bakanlığı iki seçenek hazırladı: CMK’nın 202. maddesinde değişiklik yapılarak, sanık ya “istediği dille” ya da “kendisini daha iyi ifade edeceğini beyan ettiği bir dille” savunma yapabilecek. Eğilim, ikincisi yönünde, bana göre de doğru olan bu ikinci şık.

Ali Sirmen, bunun Lozan Antlaşması’nın 37. maddesine göre kabul edilebileceğini yazmıştı. Katılıyorum.

‘Yargılama dili’

Hukukçu Prof. İzzet Özgenç, “savunma dili” ile “yargılama dili” arasındaki farka dikkat çekiyor:

“Savunmayı istediği dilde yapmanın önünde anayasal bir engel yok. Fakat savunmanın ötesinde, ‘yargılama dili’nin değişmesi isteniyorsa, bu başka bir şeydir. Resmi dilin, yargı dilinin değişmesi demektir. Anayasa’ya aykırıdır. Bunu gerektiren bir evrensel hukuk normu da yoktur.”

Yargı dilinin ortak dilde olması birlikte yaşamak için zorunluluktur zaten.

Mahatma Gandhi

Bizdeki açlık grevlerini Mahatma (Büyük Ruh) Gandhi’nin açlık oruçlarına benzetmek mümkün değildir. Bu benzetme yanlış olduğu gibi o insanları teşvik etmek anlamına geleceği için ahlaken de yanlıştır.

Gandhi silahlı bir terör hareketini desteklemek için değil, tam aksine, Hindular Müslümanları öldürdüğü zaman da, Müslümanlar Hinduları öldürdüğü zaman da bunları protesto etmek ve şiddet eylemlerini durdurmak için uzun süreli oruç tutardı.

Gandhi’nin amacı şahsen bile “ölüme yatmak” değildi; ölümleri durdurmak için bir ibadet olarak uzun süreli oruç tutardı. Gandhi’nin “Satyagraha” felsefesi yüksek bir ahlak anlayışıdır, oruç bunun bir ritüelidir. Bununla “devrimci halk savaşı” denilen cinneti mukayese etmek bile akla ziyandır!

İdam geri gelir mi?

Toplumun bir kesimi, hatta çoğunluğu idam cezasının geri getirilmesini istese bile, bunu Başbakan’ın ifade etmesinin toplumdaki etkileri ağır olabilir: Bir kesimi büsbütün öfkeye, diğer kesimi yüksek beklentiye yöneltebilir.

Çok şükür Bülent Arınç, iktidarın gündeminde böyle bir düşünce olmadığını açıkladı.

MHP de idam söylemini bırakmalıdır.

İdam cezası siyaseten geri getirilemez. Getirilse bile hukuken asla geriye yürütülemez! Öcalan ve hiç kimse için geriye doğru idam uygulaması hukuken yapılamaz.
Kaldı ki idam söylemi terörü caydırmaz, aksine kışkırtır! Zira zaten “ölüm” siyaseti yapıyorlar; öldürerek, ‘ölüme yatarak’, intihar eylemleri yaparak...

İdam lafı, vatandaşların bir kesimini tahrik ederek, öbür kesiminde beklenti yaratarak “duygusal kopuş”u derinleştirmekten başka bir şeye yaramaz.

İnsan hayatının değeri

Açlık grevlerine kimse ‘bireysel tavır’ olarak bir şey diyemez. Fakat bu, terörü devam ettirmekte olan bir hareketin örgütsel eylemi olarak gündeme geldiğinde mesele bu kadar basit değildir. Bir yanda açlık grevleri sürerken öbür yanda terör can almaya devam ediyor.

Evet her şeyin üstünde “insan hayatı”; ama böyle bir felsefeye inananların aynı zamanda teröre de karşı çıkması gerekmez mi?

Samimiyetle çözüm isteyenler, “ölüm”lü zorlamalar yerine, demokratik metotları savunmalıdır; fikir ve ifade özgürlüğü, siyaset, tartışma, müzakere, parlamento...

 

Yazarın Tüm Yazıları