Paylaş
Başbakan, bu konuda gerekirse Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü bile kamuoyu önünde karşısına almaktan çekinmeyeceğini açık ve sert bir üslup içinde ortaya koydu.
Bu tartışma, Erdoğan’ın mevcut Anayasa’nın Cumhurbaşkanı’na tanıdığı yetkilerin sınırlarını dar bir şekilde yorumladığını da çarpıcı bir şekilde teyit etti.
SÖZLERİNİN ARKASINDA DURURSA
Devletin zirvesinde tanık olduğumuz hassas mesaj teatisi, Anayasa değişmeden Çankaya’ya çıktığı takdirde, Erdoğan’ı 2014 yılında Çankaya Köşkü’nün yüksek tavanlı makam odasında nasıl bir yetkisizliğin beklediğinin de habercisidir bir bakıma.
Erdoğan, Gül’ü siyasi denklemin dışına itip, sözünün dışına çıkmayacak bir arkadaşını Başbakanlık koltuğuna oturtsa bile, bu siyasi başarı son tahlilde yetkilerin yine Başbakan’ın uhdesinde kaldığı gerçeğini değiştirmeyecektir.
Erdoğan sözlerinin arkasında duran bir liderse, Cumhurbaşkanı seçildiğinde, sınırları konusunda kendisini bağlamış olduğu görev alanının dışına çıkmamak, bu çerçevede örneğin Ankara’da yapılan bir gösteri sırasında polis barikatının kaldırılması için Ankara Valisi’ne telefon açmamakla yükümlüdür.
ELBİSE DAR GELİNCE
İşin bütün püf noktasını oluşturan soru burada yatıyor. Tanıdığımız Recep Tayyip Erdoğan, -mevcut Anayasa çerçevesinde- Cumhurbaşkanlığı’nın o dar elbisesine sığabilecek bir siyasetçi midir?
Anayasa’yı değiştiremezse, bu elbisenin içinde sıkışıp zorlanarak, hareket kabiliyeti engellenmiş bir halde oturmak zorunda kalacak ve herhalde mutsuz olacaktır. Mizaç itibarıyla yetki kullanmaya dönük biri olduğu için eski refleksleriyle hareket edeceğinden, elbisenin dikişlerini patlatması muhtemeldir.
Erdoğan, bu senaryoda Cumhurbaşkanlığı’na yüksek bir oyla seçilmesinin kendisine verdiği siyasi güce yaslanıp, sözünü dinleyen uyumlu bir Başbakan’la Türkiye’yi Çankaya’dan yönetmeyi deneyebilir, Turgut Özal’ın da Çankaya’ya çıktığı ilk dönemde yapmaya çalıştığı gibi...
Ancak hafta başında Gül’ün oturduğu Cumhurbaşkanlığı makamına yönelttiği uyarılar hatırlandığında, Erdoğan bu takdirde kendisiyle büyük bir tenakuza düşmüş olur.
Ayrıca böyle bir yönetim tarzı, sahip olmadığı yetkileri kullandığı yolundaki itirazlarla birlikte ciddi bir anayasal bunalımın kapısını aralayabilir.
ERDOĞAN’IN BÜYÜK BELİRSİZLİĞİ
Görüleceği gibi, her şey dönüp dolaşıyor 2014 öncesinde Cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerinin değişip değişmeyeceği sorusunda düğümleniyor. Bugün Başbakan Erdoğan’ın siyasi kariyerinin geleceğiyle ilgili en büyük belirsizliği bu soru oluşturuyor.
Erdoğan, 2014’te Çankaya’ya çıkmasını “çantada keklik” görüyor ama Köşk’ten içeri adım attığında ne kadar yetkiye sahip olacağını, iktidarının, yönetme yeteneğinin sınırlarının nereden geçeceğini bilemiyor.
Muhtemelen 12 Haziran 2011 sabahı sandıktaki yüzde 50’lik seçim zaferinden duyduğu mutluluk, partisinin çıkardığı milletvekili sayısının Anayasa değişikliği referandumunu mümkün kılan 330 sınırının altında kalmış olmasının hayal kırıklığıyla iç içe geçmişti.
Başbakan’ın önündeki tek geçerli çıkış stratejisi ya milletvekili transfer ederek ya da muhtemelen MHP ile bir işbirliğini deneyerek Anayasa’yı değiştirme yoluna gitmektir.
Bunu başaramadığı takdirde Çankaya Köşkü’nde Ankara Valisi’ni aramak için elini telefona atması sıkıntı yaratabilir.
Paylaş