Paylaş
Amerika’nın Chicago kentinde bu pazar günü önemli bir deney yaşanacak.
Geçirdiği bir motosiklet kazasında bacaklarından birini kaybeden yazılım mühendisi Zac Vawter, komutları beyninin düşünme gücünden alan bir biyonik bacak ile dünyanın en yüksek gökdelenlerinden biri olan Willis Tower’ın merdivenlerinden yürüyerek en üst kata çıkmaya çalışacak.
Vücuda yerleştirilen duyargalar yardımıyla sinirler aracılığı ile komutları algılayabilen protez uzuvlar uzun süredir kullanılıyordu. Ama ilk kez böyle bir deney yaşanacak.
Gazetelerde bu haber “düşünceyle hareket eden bacak” başlıkları ile sunuldu.
Böyle haberleri okumak hoşuma gidiyor. Kendimi iyi hissediyorum, dünyanın gelecekte daha güzel bir yer olabileceğini düşündürüyor bana.
Bu haberi de aynı merakla okudum. Bir yandan da cennet vatanımızı düşünerek tabii!
Acaba “düşünceyle hareket eden bacak”tan sonra, “düşünerek konuşan politikacı” için de bir alet yapılabilir mi diye.
Ne kadar iyi olurdu. Bedeli kaç para olursa olsun, buna değerdi.
Tabii memlekette politikaya giren herkes için böyle bir alet almamıza gerek de yok. Sadece iktidar ve muhalefet partilerinin önde gelenleriyle, bakanlara bunlardan birer tane takmak yeterli olurdu, en azından başlangıç için.
Mesela düşünerek konuşan bir İdris Naim Şahin daha iyi bir İçişleri Bakanı olmaz mıydı?
Ya da liderlerimiz salı günleri grup toplantılarında bağırarak konuşmak yerine, düşünerek konuşsalar hepimiz için daha hayırlı olmaz mıydı?
Böyle bir alet olsaydı “amacını aşan” sözler, “dil sürçmeleri” de olmazdı. Gerçi o zaman görevleri başkasının söylediklerini düzeltmek olan parti mensupları işsiz kalabilirlerdi ama olsun, yine de buna değerdi.
Elbette bunun politikacılar açısından sakıncalarını da teslim etmek gerek.
Seçmenlerin de “düşünerek konuşan politikacı” tipini beğeniyor olmaları gerekir ki düşünerek konuşmak politikacı için yararlı bir iş olsun.
Bizde ise seçmenlerin ezici çoğunluğu düşünerek konuşana değil, cerbezeli ve “koydumu oturtan” tipte politikacıya prim veriyor.
Bu sorunu çözmek için de “düşünerek oy atan seçmen” aplikasyonu geliştirmek gerekecekti.
Bu açıklama durumu kurtarmaz
CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, Taksim Cumhuriyet Anıtı’na çelenk konulması töreninde “Sizin koruyacağınız Cumhuriyet’e biz sahip çıkıyoruz” sözlerini kime söyledi?
Salıcı, “Sözlerim, askerleri de dışarıda bırakmadan oradaki tüm devlet zevatınaydı” diye açıklama yaptı.
Kusura bakmasın ama bu sözü “askerleri de dışarıda bırakmadan sivil bürokratlara” söylediğini açıklaması durumunu kurtarmıyor.
O sözlerin söylendiği anın fotoğrafını çeken Hürriyet muhabiri Sefa Özkaya, Salıcı’nın askerlere söylediği söz ile sivil bürokratlara söylediği söz arasında 5 dakikalık zaman ve yer farkı bulunduğunu açıkladı. Önceki günkü Hürriyet’te bununla ilgili bir haber vardı.
Muhabir arkadaşımızın yanıldığını düşünmüyorum ama hadi diyelim ki yanıldı.
Kabul edelim ki Salıcı bu sözü “askerleri de dışarda bırakmadan oradaki tüm devlet memurlarına söylemiş” olsun.
Bu durum, o sözün söylenişindeki amacı değiştiriyor mu? Salıcı, sosyal demokrat olduğu düşünülen bir partinin il başkanı.
Cumhuriyet tehlikedeyse, böyle düşünüyorsa onu korumak için gerekenleri yapmak, bunun için mücadele etmek, halkı bu yönde aydınlatmak ve harekete geçirmek onun görevi değilse, kimin görevidir?
“Askerler ve devlet zevalinden” beklediği nedir?
Bu durumda Salıcı’ya düşen görev, o sözlerin yanlışlığını açıklayan bir özeleştiri yapmasıydı, demokratik siyaset bunu gerektirirdi.
Ama böyle bir şey yapmıyor, yanlış bir söz söylediğini düşünmüyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu konuda “Darbeden medet uman CHP’li olamaz” diyor ama yetmez.
Bu sözü söyleyen ve bununla ilgili bir pişmanlık duyduğunu da göremediğimiz bir kişi il başkanı olarak göreve devam edebiliyorsa, Kılıçdaroğlu’nun söylediği sözün de bir anlamı kalmıyor.
Ergenekonvari bir gizli örgüt!
MHP genel başkan adayı Koray Aydın, CNN Türk’te, Ahmet Hakan’ın programına katıldı.
Aydın, seçimlerden önce MHP’de yönetici konumundaki politikacıların istifasıyla sonuçlanan kaset skandallarının arkasında AKP’nin olduğunu söyledi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de olayın üstüne gitmeyerek unutturmaya terk ettiğini savundu. Görüntülerin yayınlandığı internet sitesinin ücretini kredi kartıyla ödeyen kişinin AKP’nin bir belediye meclis üyesi olduğunun ortaya çıkarıldığını belirten Aydın, “İsmi de belli. Kişiyi incelettim çok da karanlık enteresan bir kişilik. Bana göre bunun arkasında bir organizasyon var” diye konuştu.
Aydın’ın, AKP, Bahçeli ve söz konusu kişi ile ilgili iddiaları kendi görüşü, doğruluk payının gerçekliği konusunda bir şey söyleyebilecek durumda değilim.
Ancak şunu söylemek istiyorum: Seçimler öncesi Türkiye’de bir “mihrak”, siyaseti yeniden dizayn etmeye soyundu.
Önce Deniz Baykal, ardından da MHP yöneticileri ile ilgili kasetler ortaya çıktı.
Bunun örgütsüz yapılabilecek bir iş olmadığı çok açık. Birileri politikacıların hareketlerini izlediler. Buluşma evlerini tespit ettiler. Sonra o evlere girip kamera yerleştirdiler, kayıtlardan sonra girip kameraları geri aldılar ve zamanının geldiğini düşündükleri seçim öncesinde de bunları internet üzerinden yaydılar.
Bu çok açık bir şekilde örgütlü bir suç ama bir pankartın altında toplanan üç öğrenciden bile terör örgütü çıkarabilen polis ve adliyemiz bu olayı hâlâ aydınlatabilmiş değil.
Olayın hâlâ aydınlatılamamış olması, bu suç örgütünün, devlet içinde korunan ve kendinde siyaseti dizayn etme gücü gören bir yapılanmanın varlığını düşündürüyor bana.
Paylaş