Paylaş
Şimdinin farkı, 2014’te yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimine ve sonrasındaki milletvekili genel seçimine yönelik yığınağın veya tatik hazırlığın hızlanmış olması.
Bir kere şunu tespit etmekte yarar var: Türkiye’de siyaset iktidarla muhalefet arasında değil iktidarın bir güçlü ismiyle bir diğer güçlü ismi arasında yapılıyor esas olarak.
Bu analizi hem Tayyip Erdoğan hem de Abdullah Gül belli ki aynen böyle yapmışlar, birbirlerine göre farklarının altı çiziliyor şimdilerde. Daha doğrusu Tayyip Erdoğan her zamanki Erdoğan da, Abdullah Gül belki 10 yıldan beri ilk kez Erdoğan’la arasındaki farkları belli ediyor. (Yoksa bu farklar hep vardı ama kol kırılıyor yen içinde kalıyordu, kimseye belli edilmiyordu.)
Tayyip Erdoğan açısından bakıldığında şunu söylemek mümkün: Artık saklanamayacak biçimde apaçık ki, Başbakan hemen hemen her konuya, önemli önemsiz ayrımı yapmaksızın güç mücadelesi gözlüğünden bakıyor.
Güç mücadelesi gözlüğünün yarattığı optik kırılma hayatın kendisini olduğu gibi görmesine engel Başbakanın. O yüzden başkaları, ‘Başbakan gerçeklerden koptu’ veya ‘Eskiden böyle değildi, ne oldu ona’ gibi şeyler söylüyor ama durum bu: Başbakan herşeyi siyah-beyaz görme eğiliminde, Cumhurbaşkanlığı için adaylık süresinin dolmasına kadar da öyle görecek; yani ‘Ya bendensin ya düşman.’
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül açısından bakıldığında durum çok daha nazik. Bu ‘nazik’ olma hali hem Gül’ün makamından hem de kendi karakter özelliğinden kaynaklanıyor. Belki şöyle de denebilir: Makamın saygınlığını koruma kaygısı ile karakter özellikleri iç içe geçmiş durumda.
Atak da olamıyor Gül, kesin bir karar da açıklamıyor. Örneğin çıksa, ‘Anayasa Mahkemesi bu imkanı verdi, 2014’te yeniden Cumhurbaşkanı olmak için adayım’ dese şimdiden, Türkiye’de tartışmanın ve mücadelenin biçimi değişecek. Ama o bunu demiyor.
Tabii, mevcut kanun, bir kişiye iki kez cumhurbaşkanı seçilme hakkı verse dahi, ikinci defa seçilmek için de aday gösterilmeyi zorunlu kılıyor. Yani görevdeki cumhurbaşkanı ikinci kez seçilebilmek için kendi kendine aday olamıyor, ya 20 milletvekili ya da seçimde yüzde 10’dan fazla oy almış partiler tarafından aday gösterilebiliyor.
Yani Gül’ün kendi kendine aday olması söz konusu değil ama aday olmak istediğini belli etmesi halinde en azından 20 milletvekilinin onun için imza vermesi çok zor olmayabilir.
Öte yandan aynı Gül, ‘Hayır, ikinci dönem için Çankaya’yı düşünmüyorum’ da demiyor. Bunu dese, Tayyip Erdoğan’ı çok rahatlatacağı kesin ama bunu da söylemiyor.
İki lider arasındaki bu çekişme 2014 Haziranına kadar devam edecek. Cumhurbaşkanı olmak için aday olma süresinin dolmasıyla da çekişme başka bir boyuta geçecek.
O zamana kadar Gül ile Erdoğan arasında bir anlaşma olabilir mi? İhtimal dahilinde ama bence zayıf bir ihtimal.
O yüzden bu iki yıl başka bir siyasi tartışmamız olamayacak. Daha doğrusu olanların hiçbiri bu sorunu unutturmayacak. İşte o yüzden ‘ara dönem’ diyorum, ara rejimle karışmasın.
Başbakan, Gül’e neden sitem etti
BAŞBAKAN Erdoğan, 29 Ekim resepsiyonuna eşi Emine Erdoğan’la geldi ve ‘Bizi daha önce beraber davet etmeyenler utansın’ dedi.
Onu eşi Emine Erdoğan’la birlikte davet etmeyen iki Cumhurbaşkanı oldu; biri Abdullah Gül.
Esasen 2007’de 27 Nisan muhtırası ve 367 kararı yüzünden alel acele genel seçime gidildikten ve seçimde yüzde 47 oy alındıktan sonra Başbakan Erdoğan, Abdullah Gül’ün yerine bir başka kişinin Cumhurbaşkanı olmasını istedi.
Erdoğan’a göre gerginliği yumuşatmak için Gül’den daha az sembol bir isim Çankaya’ya çıkmalıydı ama olmadı Gül adaylıkta ısrar etti. Belki de Başbakan, gerginliklerin Necdet Özel’in Genelkurmay Başkanı olmasına kadar sürmesinden Abdullah Gül’ü sorumlu tutuyor olabilir.
Paylaş