Paylaş
Artık tutmuyor.
Bir zamanlar sokakta gösteri yapan herkese “anarşist” demek tutardı.
Artık tutmuyor.
Bir zamanlar her başörtüsünün altına “irtica” etiketi yapıştırmak tutardı.
Artık tutmuyor.
Bir zamanlar, sizin gibi düşünmeyene “faşist” damgasını yapıştırmak tutardı.
Artık tutmuyor.
Çünkü bazı suçlamaların, iftiraların, yaftaların kullanım süresi doldu.
* * *
Şimdi başka iftiraların, yaftaların, mağduriyet menkıbelerinin miadı doluyor.
- ERGENEKON Çok değil, bundan üç-beş yıl önce, AK Parti’ye karşı çıkan herkesin sırtına anında “Ergenekoncu” yaftası yapıştırılırdı ve tutardı.
Artık tutmuyor. Çünkü o kavramın miadı doldu.
- TÜRBAN MAĞDURİYETİ 28 Şubat’ta bazıları türbanı hedef yapmıştı.
Sonra gelenler türbanı hedef yapanları hedef yaptılar.
Uzun süre, “Benim türbanlı hemşirem” lafı, haklı bir mağduriyetin sembolü oldu.
Ama artık tutmuyor.
Çünkü miadı doldu.
* * *
- ESED MEZALİMİ Suriye’de muhalefetin hapislere atılması, gösteri yapmak isteyenlerin üzerine gidilmesi “Esed” kavramını yarattı.
Bir süre tuttu. Artık tutmuyor.
Türkiye’deki son olaylar, açlık grevleri, hele hele 29 Ekim gösterilerinden sonra bu kavramın da miadı doldu.
- CEZAEVİ MAĞDURİYETİ Bir şiir yüzünden 3 ay hapiste yatmak, haklı olarak mağduriyet duygusu yarattı. Bu mağduriyet tuttu.
Artık tutmuyor.
Çünkü Silivri’deki 3 yıllık tutukluluklardan sonra, şiire dayalı cezaevi mağduriyetinin de miadı doldu.
* * *
- ULUSALCI AŞAĞILAMASI Milli bir duruş isteyen herkese anında “ulusalcı” etiketi yapıştırmak bir zamanlar tutardı.
Artık tutmuyor. Miadı doldu.
Çünkü en ulusalcısı bile artık demokrasinin, adaletin kıymetini öğreniyor.
- DARBECİ YAFTASI Önüne gelene darbeci demek, imzasız ihbar mektuplarıyla süründürmek tutuyordu.
Artık tutmuyor. Çünkü zamanın ruhu, darbe kavramını da tarihe gömdü.
- İLERİ DEMOKRASİ kavramı tutuyordu.
Çünkü ordunun üçte birini darbeci diye içeri atınca, ileri demokrasinin geldiğine inanan vardı.
Artık yok... Çünkü artık seçilmiş vesayetinin, atanmış vesayeti kadar kötü olabileceğini gördük.
O emri kim verdiyse elleri dert görmesin
GELDİĞİMİZ nokta şu:
Ortada, yakın tarihimizin belki de en şerefli emri var.
Biri, “Barikatları kaldırın” emri vermiş, belki de çok kötü olayları önlemiş, ama bu şerefli emri üstlenen yok...
Başbakan “Ben vermedim” diyor.
İçişleri Bakanı “Ben vermedim” diyor.
Cumhurbaşkanı, “Ben önceden konuştum” demekle yetiniyor.
Yani “Ben vermedim” yarışı var. Biri çıkıp “Ben verdim” dese bütün toplum alkışlayacak...
Ama ortada öylesine ağır bir güç merakı var ki, emri veren bile söyleyemiyor.
Siyasiler vermediyse, acaba o emri, yavaş yavaş harekete geçen, sesini yükselten “kolektif bir vicdan mı” verdi...
Ya da o vicdana kulak veren bir bürokrat mı...
Belki de bir bürokrat şu hesabı yapmıştır:
Bugün, “barikatı tutma emrini” uygulamanın hesabını vermek, yarın kaldırmamanın hesabını vermekten daha az riskli bir şeydir...
Öyle yaptıysa, çok doğru bir matematik...
Kardeşim yeter artık bu ‘Bize neler yaptılar neler’ edebiyatı
HÂLÂ medet umanlar var. Hâlâ, “Bize neler yapıldı neler” ağlaklığının rantını yemeye çalışanlar var. Ama artık kimse yutmuyor. Çünkü şimdiki zamanın ruhu, geçmiş zamanın ruhuna cevaplarını hazırladı.
- “Ama benim Merve kardeşimi Meclis’e sokmadılar” dedi mi?
Cevap hazır:
“Merve kardeşin bugün Meclis’e girebiliyor mu...”
- “Ama askerler gerekirse silah kullanırız dediler...”
Onun da cevabı hazır.
“Senin genelkurmay başkanının elinde de hâlâ o 35’nci madde yok mu?”
- “Ama bir şiir yüzünden hapse attılar...”
Cevap vermeye bile lüzum yok...
“Eee bugün de bir şiir yüzünden ülkenin en ünlü klasik müzik sanatçısını içeri atmaya çalışmıyorlar mı...”
* * *
Türkiye yavaş yavaş sormaya başladı:
“Kardeşim 10 yıldır iktidardasınız, iki siyasi nesil, üç seçim geçti.
Polis elinizde, asker elinizde, maliye, bürokrasi, adalet elinizde...
Önüne geleni dinliyor, kiminle konuşmuş, kiminle temas etmiş anında öğreniyorsunuz. Nedir hâlâ bu bitip tükenmek bilmeyen mağduriyet edebiyatı...”
* * *
Ve diyorlar ki:
“Sizin mağduriyetinizin miadı doldu. Şimdi sıra sizin mağdur ettiklerinizde...”
Biliniz ki, “yeni mağdurlar” mahallesinde izdiham var. Uğultu ayyuka çıkıyor.
Artık o uğultuyu bastırmak kolay değil...
Çünkü el âlem de duymaya, görmeye, öğrenmeye başladı...
Paylaş