Paylaş
Bu görüntüler AK Parti hükümetini pek çok bakımdan çelişkili bir durumun içine sokuyor. Öncelikle Arap Baharı bağlamında bir çelişki söz konusu.
* * *
İktidar şahsiyetleri, her vesileyle Arap ülkelerinde kitlelerin toplanma hakkından yararlanarak taleplerini şiddete başvurmadan ortaya koymalarını hararetle teşvik ediyor. Hal böyleyken, Türkiye’de barışçı bir gösteri yapmak isteyen insanların polis gücüyle bastırılmasında izaha muhtaç bir durum yok mu? Buradaki çelişki, Türkiye’nin kendisini Ortadoğu’da bir rol modeli olarak ortaya koyma iddiasını zayıflatacak bir nitelik taşıyor. Arap Baharı’nın patlak vermesinden sonra başkalarına ilham kaynağı olması arzulanan bir ülkeye yakışan görüntüler midir bunlar?
Aslı Aydıntaşbaş, dün Milliyet’te haklı olarak “Türkiye’nin temel sorunu dışarıdaki rejimlere salık verdiği tolerans, demokrasi ve çoğulculuğu içeride uygulayamamasıdır” diyor, Ankara’da göstericilere karşı sergilenen tutumlara “ancak Arap Baharı’ndan hâlâ nasibini almamış otoriter rejimlerde” rastlanacağını anlatıyordu.
* * *
Ankara’da göstericilere reva görülen muamele, özellikle son iki-üç yıldır Batı dünyasında AK Parti hükümeti hakkında yerleşmekte olan “otoriterleşme” kanaatini farklı bir boyutta tamamlayan, teyit eden bir durumdur.
Avrupa Birliği Komisyonu gibi resmi kurumların yanı sıra insan hakları alanındaki saygın sivil kuruluşlarının raporlarında ve ciddi yayın organlarında da artık konsensüs halinde paylaşılan görüş, Türkiye’nin ifade özgürlüğü alanında artan ölçüde problemler yaşayan bir ülke olduğudur. Bu görüş, gösteri düzenleme hakkının karşılaştığı sorunlarla pekişmiş oluyor.
İlginçtir ki, bu noktada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın söylemi ile sahadaki uygulamalar arasındaki makasın ciddi bir şekilde açılmakta olduğu gözleniyor.
Nitekim Erdoğan’ın dünkü grup konuşmasında bu durumun çarpıcı bir örneği vardı. Erdoğan konuşmasında, “Cumhuriyet’in geçmişe kıyasla çok daha güçlü olduğu” temasını işlerken, bir ara “bugün demokratik standartlarımızın AB kriterleri düzeyine ulaştığını” da söyledi.
* * *
Uzun bir zaman sonra Başbakan’ın AB’den söz ettiğini işitmek, kuşkusuz memnuniyet duygusu yaratıyor. Ancak bu duygu, Türkiye’nin AB’nin demokratik standartlarına nasıl ulaştığı konusundaki muammayı gidermeye yetmiyor. Başbakan, AB’nin son İlerleme Raporu’nun demokrasi kriterleri konusunda getirdiği kuvvetli eleştiriler nedeniyle kurmayları tarafından “çöp sepetine atıldığını” herhalde fark etmemiş olmalıdır.
Bu rapordaki eleştiriler yalnızca ifade özgürlüğü alanıyla sınırlı değil. Önceki gün Ankara sokaklarının sahne olduğu müdahaleleri çağrıştıran saptamalar da var raporda. Örneğin, “Anayasa’da tanınan toplantı ve gösteri özgürlüğünün uygulanmasında eksiklikler olduğunun, bu hakkın kullanımına idari düzeyde aşırı kısıtlamalar getirildiğinin, polisin aşırı güç kullanmasının kaygı yarattığının” belirtilmesi gibi...
Keşke sorun yalnızca AB kriterlerinden ibaret olsaydı. Başbakan, dünkü konuşmasında Cumhuriyet’in 2023’teki 100’üncü yıl hedeflerinden de söz ediyor.
Türkiye, gerçekten 2023’e dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olarak girebilir. Ama iç mutabakat olmadan ekonomik göstergeler tek başına yeterli mi?
Türkiye en önemli ulusal bayramının heyecanını bile paylaşamayacaksa, 2023’e geldiğinde çok büyük hedefleri yakalamış olması ne anlam taşır ki?
Paylaş