Paylaş
Eylemcilerin üç temel talebi var. Bunlardan birincisi, Abdullah Öcalan’a uygulandığı söylenen tecritin sona erdirilmesi; ikincisi mahkemelerde ana dilde savunma yapılmasının önündeki engellerin kaldırılması ve son olarak da ana dilde eğitim hakkının Kürtlere de tanınması.
Bu konuda söylenecek çok şey var ama söylemeye başlamadan önce bir ilkeyi hatırlatmakta fayda var: Bazı talepleri dile getirip ‘Bunlar yerine gelmezse ben öleceğim’ diyene, ‘Vay efendim sen bunları nasıl olur da talep edersin’ denemez.
Denemez ama gelin bu taleplere teker teker bakalım...
Abdullah Öcalan’a tecrit uygulanıyor mu? Bildiğim ve görebildiğim kadarıyla böyle bir tecrit uygulanıyorsa bile bu mutlak bir tecrit değil. Kardeşleriyle görüşüyor Öcalan. Ama avukatlarıyla epeydir görüşemiyor veya görüşmüyor.
Bu konuda Adalet Bakanlığı açıklama yapmalı. Acaba Öcalan avukatlarıyla görüşmeyi kendisi mi istemiyor, yoksa devletimiz mi bu görüşmelere engel oluyor? Eğer Öcalan’ın avukatlarıyla görüşme hakkı varsa ve bu hak devlet tarafından inkar ediliyorsa, derhal tecrit şartlarının ortadan kaldırılması gerekir.
Sanığın veya hükümlünün avukatıyla görüşmesi en temel insan haklarından biridir çünkü.
Ana dilde savunma konusunu daha önce de yazdım; söz konusu olan iki Kürt arasındaki bir boşanma davasıysa, bir alacak-verecek davasıysa ya da arazi anlaşmazlığı davasıysa, mahkemeler Kürtçe-Türkçe yeminli tercümanlar aracılığıyla Kürtçe savunma yapılmasına izin veriyor. Ama konu KCK davaları, PKK davaları olunca çifte standardımız çalışıyor, Kürtçe savunmaya izin verilmiyor, hatta Kürtçe konuşmalar tutanaklara ‘Bilinmeyen bir dil’ diye geçiyor.
Bu çifte standarda da, bir dile yapılan hakarete de ihtiyaç yok. Bu inat sona ermeli; sanıklara kendilerini hangi dilde en iyi ifade ediyorlarsa o dilde savunma yapma hakkı tanınmalı.
Ana dilde eğitim konusu, bilen biliyor, bu köşede devamlı savunuluyor. Ben bazı derslerin isteyenlere Kürtçe verilmesinde, hatta Kürtler için özel ‘Kürt Dili ve Edebiyatı’ gibi ‘Kürt tarihi’ gibi özel dersler konmasında sayısısz yarar görenlerdenim.
Ama bir an hayal edelim ki, hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı bu sabah tam da benim önerdiğim cinsten bir ana dilde eğitimi kabul etti. Böyle olsa bile ana dilde eğitimin gerçek anlamda başlamasının en az beş yıl sonra olabileceğini bilmeliyiz. Öyle ya, ders kitapları yazılacak, öğretmenler yetiştirilecek... Bunlar bir günde olmaz.
Ölüm orucundaki insanlara ‘Neden böyle bir talepte bulundunuz’ denemez evet ama ben diyeceğim. Ana dilde eğitim konusu Kürt sorununun çözüm paketinin önemli unsurlarından biridir ama yegane unsuru değildir. Kürt sorununun çözümü için varmamız gereken uzlaşmaya ölüm oruçlarının zorlamasıyla varabileceğimizi pek sanmıyorum.
Paylaş